Son günlerde dillere pelesenk olmuş bir ifade var: Çin modeli… Kamuoyunda kimileri alkışladı, kimileri kıyameti kopardı, çok eleştirdi. Çin modeli nedir, ne değildir; bu yazımızda onu inceleyeceğiz.
Çin, hiç kuşkusuz çok köklü bir ülke ve medeniyet. Tarihi binlerce yıl ötesine dayanıyor. Pusuladan, baruta, ilk çalgı aletlerinden, haritacılığa kadar bir çok icadın kaynağı olan bir medeniyet. O kadar ki bugünkü Batı aydınlanmasında Marko Polo’nun Doğu Asya-Çin seyahati ve onun Çin’den getirdiği bilgi ve teknolojilerin de payı var.
Rivayet edilir, 1970’lerde ABD Başkanı Nixon, Çin’i ziyaret ettiğinde Çin’in lideri Mao kendisine “Batı’da herkes elektriğe elektrik der, ama bizim elektrik için binlerce yıllık bir kelimemiz var” demiş ve Çin’in antik çağlarda bile elektriğin farkında olduğu ima etmiştir.
Gelelim Çin Modeli’ne… Aslında Çin kâğıt üzerinde komünist bir ülke. 1949’da Mao önderliğinde yapılan devrimle o da komünist ülkeler safına geçmişti. Hatta o kadar ki 1960’larda SSCB ile ABD arasındaki yumuşamaya bile karşı çıkmış, Dünya’da ABD karşıtlığının liderliğine soyunmuştu. Ayrıca geleneksel olarak Rusya ve Hindistan ile arası iyi değildir.
Ancak Çin’de işler 1976’da Mao’nun ölümü ile değişmeye başladı. Mao’nun ardından başa gelen, Dörtlü Çete olarak adlandırılan, Mao’nun eşi ve diğer üç komünist parti üst düzey yöneticisi, eski katı çizgiyi sürdürmeye çalıştılar. Ama başarılı olamadılar. Dörtlü Çete’yi tasfiye eden Deng Xiaoping Çin’i serbest piyasa ekonomisi yoluna çekerek, batı ile ticari entegrasyonunu sağladı.
Xiaoping, önemli olan kedinin rengi değil fare yakalayıp yakalayamamasıdır, diyerek pragmatist bir ekonomi politikası izlemeye başladı. Çin büyük bir hızla yatırım alan bir ülke haline geldi. Eskiden küçük kasabalara benzeyen bir çok Çin şehri gökdelenler, havaalanları, fabrikalar, limanlarla dolup taşan devasa şehirlere dönüştü.
Bunun kaçınılmaz sonucu olarak Çin, ülkeye yatırım ve üretim çektiği kadar teknoloji de çekmeye başladı. Çin, daha 1964’te kendi başına nükleer silah yapacak seviyeye gelmişti ama Batı’nın tüketim ürünlerini besleyen teknolojiyi de transfer etmesi onu çok daha güçlü hale getirdi. Bugün cep telefonlarından, tabletlere, arabalardan, savaş uçaklarına kadar nerede ise her ürünün Çin menşeili olanı var.
Çin bununla da kalmadı, kalmıyor. Bir zamanlar yatırım alan bir ülke iken son yirmi yılda ciddi yatırımlar yapan bir ülke halini aldı. Tarafsız bir şekilde Dünya’nın her noktasına yerleşmeye başladı. Her kıtada bir çok ülkenin en büyük dış ticaret ortağı artık Çin.
Çin bu gücü ile artık Tayvan’dan, Güney Çin Denizi’ne kadar bir çok noktada ABD’ye kafa tutuyor. Çin, bir yandan Panama kanalına alternatifler geliştirmeye çalışırken, bir yandan Bir Kuşak Bir Yol projesi ile tarihi İpek Yolu’nu canlandırmanın peşinde.
Eskiye göre çok daha zengin, çok daha iddialı, Dünya’nın süper güçlüğüne aday bir Çin var artık. İşte, Türkiye’de bazı çevrelerin Çin Modeli deyip de sürekli ön plana çıkartmalarının arkasında bu yatıyor. Ama sadece hevesle ya da başka ülkelerin yaptıklarını taklit etmekle o ülkelerin başarıları aynı şekilde tekrarlanamıyor.
Ayrıca Çin Modeli denilen hadise bu kadar toz pembe değil, hatta hiç değil. Çin Modeli’nde madalyonun bir de öteki yüzü var. İnsan hakları ihlalleri, ucuz iş gücünün sömürüsü, baskılar, yasaklar hatta diktatörlük olan bir öteki yüz. Çin Modeli’inde madalyonun öteki yüzünü bir sonraki yazımızda inceleyeceğiz. Bu haftalık bu kadar…