Kaç zamandır yayınlanan anketlerde, yapılan söyleşilerde duyduğumuz bir konu var. Gençler, özellikle de üniversite çağındaki gençler Türkiye’den göç ediyor ya da etmek istiyor. Üstelik oran o çağdaki neslin nerde ise yüzde ellisine kadar ulaşmış durumda. Gerek eğitim gerekse çalışma amacı ile bir koca nesil artık Türkiye’de kalmak istemiyor. Bu, sadece bir istatistik değil. Bu, bir ülkenin adeta kan kaybı, can çekişmesi tablosu.
Kaç zamandır bu sütunlarda hep dile getiriyoruz. Ülkemize yabancı sermaye gelmiyor. Teknolojik, arge, istihdam getirecek olan yatırımlar gelmiyor. Yabancının gelmemesi şöyle dursun yerli sermaye bile ülkeyi terk etmenin yollarını arıyor.
Hukuka, tarafsız hakem kurumlara, medyaya, siyasete, açıklanan ekonomik verilere güven tamamen bitmiş durumda. Bütün bunların üstüne bir de pandemi ve onun getirdiği ekonomik yükler eklendi. O süreç de doğru düzgün yönetilemedi. Bunlar işin ekonomik boyutları. Siyaseten sürekli artan gerilim ve kutuplaşma da cabası. İşsizlik artıyor ve azalacağında dair bir umut yok. Alım gücü giderek düşüyor ve o noktada da bir umut görünmüyor.
Bunlar işin iktisadi boyutu. Bir gençlerin içinden geçtikleri eğitim süreci var. Son yirmi senede artık yap-boz’a dönmüş olan bir eğitim sistemi. Sürekli değişen kurallar. Bakkal dükkânı gibi açılan üniversiteler. Alınan diplomanın hiçbir işe yaramaması. Diplomalı işsiz ordusunun giderek büyümesi. İş bulunsa bile o kadar tahsilin ardından pek bir getirisinin olmaması. Eğitimin kısmen propaganda aracı haline dönmesi ve tek tip insan yetiştirme kafasızlığın bir aracı halini alması. Bütün bunlar da işin ayrı boyutları.
Son bir buçuk senedir, o şikâyet ettiğimiz eğitimden bile mahrum kaldı öğrenciler. Okula dahi gidemediler. Maçların oynandığı, lebalep kongrelerin yapıldığı, camilerin, toplantı salonlarının dolup taştığı bir ülkede okullar kapalı idi. “Okula gidecekler de ne olacak, evde otursunlar” gibi korkunç bir zihniyet ile hareket edildi.
Böyle bir ortamda insanları, özelde gençleri bu ülkede tutacak bir motivasyon yok. Ne aldığın eğitimin bir kalitesi var ne de ciddi bir getirisi. Dolayısı ile yurtdışı, o bizi kıskandığı iddia edilen ülkeler, gençler için bir alternatif oluşturmaya başladı. Madem kıskanılacak ülkeyiz o zaman neden gidiyor, gitmek istiyor bu insanlar?
Artık ömür boyu öğrenme çağlarında yaşıyoruz. Şu anki genç nesil ve onlardan sonraki kuşaklar ömürleri boyunca sürekli mesleklerine dair yeni şeyler öğrenecek hatta eski bildiklerini çöpe atmak zorunda kalacaklar. Adeta maraton gibi bir ömür onları beklemekte.
Ancak bütün yarışlarda olduğu gibi ilk startı düzgün yapmak o yarışı kazanmak için çok önemlidir. Hayata bir sıfır mağlup başlayan bu neslin alt yapısı çok zayıf görünmekte. O anlamda da işleri zor. Rekabet onları çok zorlayacak. İster yurt içinde ister yurt dışında olsunlar.
Hemen belirtelim, yurt dışında hayat göründüğü gibi kolay değildir. Hem kültürel hem mesleki uyum zordur. Başka ülke, başka insanlar; herkes adapte olamaz. Dolayısı ile göçüp giden insanlarımızı böyle riskler de bekliyor. Bir süre sonra geri dönseler bu sefer de bıraktıkları yerden başlamak zor olacaktır.
Ne zamanki eğitimde, hukukta, ekonomide ve her alanda hayatta en hakiki mürşit olan bilimin gösterdiği yoldan gider, ideolojik saplantıları bir kenara bırakırız o zaman Türkiye terk edilen bir ülke olmaktan çıkar. İnat, sadece hastalığın tedavisini zorlaştıracaktır.