Doğu Akdeniz’de doğal gaz bulunması, buradaki rezerv alanlarının belirlenmesi son on yılda içinde bulunduğumuz bölgenin en ciddi hadisesi oldu.
Önce 2011’de Arap Baharı yaşandı. Arap ülkelerine demokrasi geliyor dendi. Dünya kamuoyu ilk başlarda bunu destekledi. Ancak daha sonra bu barışçı gösteriler önce şiddete, bazı ülkelerde iç savaşa, bazı ülkelerde ise dış müdahaleye dönüştü.
Bu sözde bahar Libya’ya önce iç karışıklık, sonra da dış müdahale olarak geldi. Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy bazı batı ülkelerini de arkasına alarak Libya’yı bombaladı ve Kaddafi rejiminin yıkılışını hızlandırdı.
Kaddafi sokak ortasında adeta bir güruha tekme tokat dövdürülerek katledildi. Kim olursa olsun herkesin hakkı olan adil yargılanma hakkı Kaddafi ve ailesinden esirgendi. Bu haksızlığa karşı Libya’ya sözde demokrasi götüren güçlerden tek ses çıkarmadı.
Mısır’da Hüsnü Mübarek devrildi. Yerinde muhafazakâr kanadın lideri Mursi geldi. Bir anayasa reformu yapmaya kalktı ama başarılı olamadı. Darbe ile devrildi. Yerine gelen Sisi de tam olarak kontrolü almış gibi durmuyor. Geçtiğimiz aylarda bir New York ziyareti sırasında Mısır yine bir ayaklanmanın eşiğindeydi. Hatta Sisi, ABD’ye kaçtı gibi haberler çıktı.
Suriye ise malum. Neredeyse dokuz yıldır iç savaş devam ediyor. Ülkemize de yönelik olmak üzere milyonlarca mülteciye, can kaybına ve bitmek bilmeyen bir siyasi-diplomatik satranca dönüştü.
Rusya ile bir karşıya geliyoruz, bir aynı tarafta oluyoruz. Barış Pınarı harekâtında ABD ile savaşmanın eşiğine geldik. Yaptırıma uğrama durumumuz var.
Suriye’de iki defa ordumuz harekât yapmak zorunda kaldı. Şu an halen askerlerimiz orada. Şehitler verdik. Dileriz ki daha vermeyiz. Ama her türlü senaryoda bile Suriye işinin daha çok uzayacağı -henüz İdlib hallolmuş değil- ve ülkemize maliyet, can kaybı ve mülteci olarak yansıyacağı görünüyor.
Daha sonra ABD nispeten Suriye’den çekildi ama hemen ardından Başkan Trump “askerlerimiz petrolü koruyor, zaten bu da yeterli” gibilerinden bir tweet attı. Dervişin fikri neyse zikri de o olurmuş.
Şimdi gelelim bu ülkelerin ilginç özelliklerine…
Libya malum bir petrol ülkesi. Doğu Akdeniz’deki doğal gaz satrancında da kilit noktada. Şu an Hafter ile resmi Trablus hükümeti arasındaki iç savaş kızışmış durumda. Ülkemiz resmi hükümet ile deniz sınırı anlaşması yaptı. Buna mukabil Fransa, Yunanistan, Güney Kıbrıs ise denklemin öbür tarafındalar.
Doğu Akdeniz’deki doğal gaz konusunda ABD, Rusya ve İsrail nispeten daha bir geri plandalar. Şimdilik sessiz duruyorlar. Ya bir şeyi bekliyorlar ya da daha tam sahaya inmediler. Göreceğiz…
Kaddafi’yi devirirken Fransa başroldeydi. Ama Libya, İtalya’nın zamanında sömürgesi olmuş, etki alanında bir ülke. Zaten Fransa’nın Libya’daki aşırı ağırlığı İtalya’yı rahatsız etmiş durumda. Bundan ötürüdür ki İtalya ülkemizin karşısındaki bloktan -şimdilik- ayrıldı.
Ülkemiz de 15 Temmuz başta olmak üzere bir çok toplumsal-siyasi karışıklıklar atlattı. Yunanistan ile -biz savaşa hiç ihtimal vermesek de- neredeyse savaşın eşiğindeyiz.
Bütün bunların anlamı nedir?
Görünen o ki Arap Baharı denen sözde demokratikleşme süreci bölgedeki enerji kaynaklarının paylaşımı planlarının bir parçası. Zira bu model, Tunus hariç hiçbir ülkeye demokrasi getirmedi. Tunus’daki huzur ve düzenin ne kadar devam edeceği de belli değil. Diğer ülkeler de savaş, ambargo gibi tehditler altındalar.
Ünlü Prusyalı general ve stratejist Clausewitz “Savaş Üzerine” adlı efsanevi kitabında savaşın, siyasetin başka araçlarla devamı olduğunu yazmıştı. Bu muhteşem tespit yaklaşık iki yüz yıldır kendini defaatle doğruladı.
Ama artık zamanın ruhu değişti. Sadece olumlu değil olumsuz anlamda da. Artık savaşlar ya da başka araçlarda mücadeleler deyim yerinde ise bel altı vuruşlarla yapılıyor. Bunlar da çoğu zaman terör, iç karışıklık, ambargo, dış müdahale, siber saldırı gibi yöntemler.
Bütün bunları yazarken aklımıza geldi; 31 Mart 2015 günü tüm Türkiye’nin elektriği daha önce hiç yaşanmamış bir şekilde kesilmişti.
Merkezi bir arıza denilip geçiştirilmiş bu olayın sebebi gerçekten bu muydu?
Bir gün değil de bir ay sürer miydi?
Bir ay sürse, o zaman zarfında elektriksizliğin getireceği toplumsal-ekonomik-askeri başka ne hasarlar oluşabilirdi?