Başkanlık sistemine geçişle birlikte birçok kurumun fonksiyonu, görevi, etkisi, nüfuzu şimdilik belirsizdir. Toplumun, siyasetin, bürokrasinin, iş dünyasının ve en nihayet dünyanın mevcut kurumlara yüklediği anlam ve değer şüphesiz ki değişecektir. Karar mekanizmaları ve ağırlıklar yer değiştirecek; beraberinde de yeni cazibe pozisyonları doğacaktır. Resmi adı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ama tınısı başkanlık sistemi olduğuna göre sistemin başkana göre şekillenmesi kaçınılmaz olacaktır. Uyum yasalarının içeriği henüz belli olmasa da 16 Nisan öncesi sözler ve kampanyalar kurumların rolünü azaltan, başkanın karar alanını genişleten bir düzenlemeyi kaçınılmaz kılıyor. Esasen anayasada yazılı yeni yetkiler de bunu işaret ediyor.
***
Mutlaka zaman içinde aksayan yönler için ayarlama da gerekecektir ama bugünün öncelikli meselesi bu değildir. Sistem yola çıkacak, yürüyecek, icraya başlayacak ondan sonra varsa eksik fazla tartışılacak.
Şimdi birdenbire bu konuya neden döndük?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Karadeniz turundaki açıklamaları nedeniyle…
Erdoğan, herkesin bildiği ama pek dile getirmediği şeyi; yani “yüzde 50+1 oy lazım” sözünü sık sık tekrarlıyor. AK Parti toplantılarında ise tekrarlamakla kalmadı bunun ne kadar zor olduğunu teşkilatına ders verir gibi anlattı. “Artı 1” dediğine göre bir oyun bile değeri büyük olacaktır. Bir seçim kazanma uzmanı olan Cumhurbaşkanı bu sözlerle hem kampanyasını erkenden açıyor hem de AK Parti teşkilatlarına bu seçimin herhangi bir parlamento seçiminden farkını hatırlatıyor. Geçmişte kazanılan yüzde 49.5, yüzde 47, yüzde 45 çok büyük başarıları temsil ediyordu ama yapılacak ilk başkanlık seçiminde zaferi getirmeye yetmeyecektir. Erdoğan’ın kariyeri, meşruiyeti yüksek bir seçim sonucuna odaklıdır. Kendisini siyasi rakiplerinden ayıran da hep bu yüksek fark ve görkemli zaferler olmuştur.
Şimdi de ortada henüz bir rakibi yokken işini sağlam tutması ve kolları erken sıvaması bu başarılı kariyerin bir gereğidir.
‘Kazandım nasıl olsa yine kazanırım’ diye düşünmüyor. Teşkilatının da böyle bir rehavete kapılmasını istemiyor. Bilhassa 16 Nisan’da ortaya çıkan başabaşa yakın sonuçtan sonra böyle düşünme lüksü de bulunmuyor. Türkiye’de siyasal tercihler geleneksel “yüzde 70 muhafazakâr - yüzde 30 laik blok”la açıklanmıyor çünkü. Parlamenter sistemde tablo böyle oluşabilir ama başkanlık seçiminde değil. Öyle olsaydı 16 Nisan tabelası böyle şekillenmezdi.
Erdoğan’ı “yüzde 50+1” hedefine kilitleyen de bu durumdur. Bütün seçim sonuçlarının, anketlerin, analizlerin satır aralarını en iyi okuyan lider olarak haklıdır da… Bir hedefi işaret ediyorsa bir bildiği de vardır, endişesi de…
***
Bu yolda; yani seçilmiş başkan olma hedefinde Erdoğan’ın büyük imkanları olduğu kadar, zorlukları da vardır. Bütün güçlü liderlerin yaşadığı gibi, rakipleri o gücü mağlup etmek motivasyonuna sahip olacaktır. Tek bir seçimle bütün siyasal iktidarın akşamdan sabaha değişebilme ihtimali muhalefeti heyecanlandıracaktır. Ki açıkça heyecanlandırıyor…
Bununla birlikte Başkanlık sistemi yılları, her şeye rağmen, tıpkı parlamenter sistemin son yılları gibi AK Parti devri olmaya yakındır. Bunun birçok siyasal yolu vardır. En garantili yolu ise başlangıç yıllarında yazılan ve toplumu heyecanlandıran “yeni öykü” gibi, şimdi de yeni bir öykü yazmaktan geçer.
Cumhurbaşkanı’nın “Hatalardan ders almamız lazım” gibi cümlelerinde bunun işaretleri var. Mesele tam da budur. Yani, sakin bir zihinle, kaygıdan uzak bir duyguyla, daha demokrat bir Türkiye perspektifi tasarlamaktır. O zaman hem metal yorgunluğu atılmış olacak hem de yeni sistemin sempatisi ziyadeleşecektir.