Adı üniversite olan ama iş ve işçi bulma faaliyetleriyle daha alakadar bir yer, personel tedarikinde akraba kayırmacılığıyla suçlanınca, iftiracılara pek güzel bir cevap yapıştırıverdi. ‘Bütün çalışanların sadece yüzde 1.6’sı akraba olduğu için buna nepotizm denmez’ deyiverdi. Böylelikle herkes, o işte de yüzde 50 artı bir kuralı olduğunu anlamış oldu.
Yerden göğe kadar haklılar. O kadarına nepotizm denmez, denirse memlekette hiçbir iş yürümez. Haklılar… Bürokrasiyi, siyaseti, sivil toplumu, devleti görünce başka ne yapacaklardı? Dürüstlük yükü bir onlara mı kalacaktı? Okumuş adamlar… Baktılar sağa sola, hemen hizalandılar. Devletin cümlesi olmuş eş, dost, akraba, yandaş ve liyakatsiz kalabalık. Yüzde 1.6 da bizim olsun demişler. Ne var bunda? Yaz katip!
Haksız değiller, evet...
Taşralısıyla şehirlisiyle bütün şark, garp, cenup, şimal kurnazları biliyor ki devir bu devir. Yapmayanın ayıplandığı devir, dürüst olanın kendine güldürdüğü devir. Devir öyle bir devir ki ne yaparsan yap; zaten daha büyüğü, daha ayıbı daha utanmazcası yapılacağı için arada kaybolacağın bir devir. Kimsenin hesap soramayacağı, hatta istersen bir de hesap soranı hesaba çekebileceğin harika bir devir. Üç gün laf edildikten sonra unutulup gideceğin devir. ‘Yarın devir değişirse’ diye dert etmeyeceğin; zira kabardıkça kabaran utanmazlar listesinde esamenin okunmayacağı bir devir.
Niye yapmasınlar? Hele, yapmayanın acınası halini gördükten sonra…
Memleket böyle yozlaşıyor, böyle çürüyor ne gam!
Haksızlık, hukuksuzluk, liyakatsizlik, seviyesizlik dünyasında küçük utanmazlar sessiz sedasız iş görmeye başlarlar. İş aleminde, bürokraside, akademide, siyasette, medyada, çarşıda, pazarda kümelenirler. Adam kayırırlar, menfaat düzeni kurarlar, plan yaparlar, dümen çevirirler… Üzerlerine kol kanat geren daha büyük menfaatlerin, daha büyük arsızlıkların, daha büyük oyunların, daha büyük kayırmaların güvenli şemsiyesi altında çoğalmaya, semirmeye başlarlar. Birbirlerine bakar cesaret alırlar. Ele verir, memleketi çürüttükçe çürütürler. Tevazu maskesiyle sırıtmayı, el ovuşturup düğme iliklemeyi bilirler, patron bulmakta pek mahirdirler.
Yüzde 1.6 deyip geçmeyin. Memlekette kimi akraba, eş-dost, kimi akrabadan daha yakın kaç tane yüzde 1.6 var inanamazsınız. O rakamlar, en güçlü, en yıkılmaz, en sarsılmaz dayanışmanın sembolleridir. Yerlidir, millidir, diriliştir, payitahttır… Ne lazımsa odur. Bazen Kudüs, bazen Mekke, Saraybosna, Üsküp’tür…
Neyi görmezden gelmek gerekirse hazırdır. Kırım, Uygur, vesaire umurunda değildir. Neyi umursayacağı söylenene kadar hiçbir şey umurunda değildir. Umursaması izne ve talimata tabidir. Amerika, Avrupa hem azılı düşmandır hem de gerekirse müttefiktir yahu! Neye, ne kadar düşmanlık emredilirse, neye öfkelenmek gerekirse yüzde 1.6 hazırdır. Bilhassa kendine ve ‘dava’ya yaramayan fikir hürriyetine fevkalade takıntılıdır. Memleketi böldürmemeye daha bilhassa yeminlidir!
Pekala anlaşıldığı gibi ülkenin idaresi için yüzde 1.6 zaruridir. Onlar yozlaşacak, yozlaştıracak ve mangalda da kül bırakmayacak ki ortada elle tutulacak kıymet kalmasın. Kimse, bir başkasını ahlakla, prensiple, dürüstlükle, hakla, hukukla sıkıştıramasın. Tencerenin dibi kara, seninki benden kara olsun.
Bağlılığın çimentosu da menfaat olsun ki hep birlikte aynı hissiyatla mücadele mümkün olsun.
Kim yüzde 1.6’lara karşıysa kökünün dışarıda olduğu ve vatanın hasmı olduğu bilinsin. Kimin yüzde 1.6 ‘larla derdi varsa, haddi bildirilsin. Bağıran bağırsın, çağıran çağırsın, öfkelenen çıldırsın ama zinhar bir şey değişmesin. Yüzde 1.6’lar halka halka birbiriyle kavuşsun, devran böyle sürsün. Devran sahibi de variyetinden isteyene lütfedip nam salsın.
Böyle olmasın da maazallah halka kopsun, devran tersine mi dönsün?