Dış politikanın birden çok ünitesi olması gerektiğini bilmesine biliyoruz ama her vak’ada göremiyoruz. Suriye dosyasında ise artık hiç göremez olduk. Böyle olduğu içindir ki Türkiye’nin en hayati hedeflerinin tamamının birden toplandığı bir dosyada gelinen nokta kurulan ittifaklar bağlamında hayalkırıklığıdır.
Bu sonuç epeyidir tebarüz etmişti ama resmi ağızlardan ifadesi meselenin derinliğini daha açık ortaya koydu. Bilindiği gibi Cumhurbaşkanı Erdoğan, Afrika ziyareti dönüşünde Rusya’ya sitemkar ifadeler kullanmış ve akabinde de “Hem Soçi, hem Astana süreci bitti” demişti. Astana turlarının aslında Rusya’nın Suriye’de yapmayı hedeflediği işlere hizmet ettiği ve Esad’ı güçlendirdiği, sürece baştan beri soğukkanlı bakanlar tarafından söylenmekteydi ama mesele şimdi kimin haklı çıktığı değildir. Çünkü yine Cumhurbaşkanı’nın dün yaptığı konuşmadan anlıyoruz ki Suriye politikamızdaki yalnızlığımız hayalkırıklığının ötesine geçmek üzeredir.
Erdoğan şöyle dedi:
“Esed rejimi İdlib’deki saldırıları artırmıştır. Rusya ile bir mutabakat imzalamıştık, bu plan adım adım ihlal edilmektedir. Suriye’deki her gelişme Türkiye için kendi sınırları içindekiler kadar önemlidir. Halen 3,6 milyon Suriyeliyi barındıran ülkemizin yeni bir göç dalgasına tahammülü yoktur. Suriye’nin durumuna seyirci kalmayacağız. Adana mutabakatının gereği olarak oradayız. Teröristleri sonuna kadar kovalarız. Bu bazen YPG, PYD, DEAŞ olur hatta bazen FETÖ olur. Nereye kaçarsa kovalayacağız. İdlib’deki durumun süratle normale dönmemesi durumunda harekete geçeriz. Bir kez daha ilan ediyorum…Siyasi süreç hızla ve adil şekilde hayata geçirilmeli. Askeri güç kullanmak dahil ne gerekiyorsa yapmaktan çekinmeyeceğiz.”
Özetleyecek olursak Erdoğan, Suriyeli göçünün geri dönmesi şöyle dursun artması tehlikesine ve YPG’nin hala elini kolunu sallayarak işine devam etmesine istinaden yeni bir harekatın kaçınılmaz olduğu noktasına gelmiş bulunuyor. ABD ile Ankara, Rusya ile Soçi’de imzalanan mutabakatlarla durdurulan Barış Pınarı Harekatı’nın amacı göçmenleri geri gönderme yolunu açmak ve bizim için bir güvenlik problemi olan YPG’yi bitirmekti. Cumhurbaşkanı, her iki mesele hala devam ettiğine göre yapılacak da bellidir noktasında konuşuyor. Haklı mı haklı…
Ne var ki Suriye dosyasında düğmeyi nerede yanlış iliklediğimiz ve hatta kaç kere yanlış iliklediğimiz belli olmadığı için şimdiden sonra ve bilhassa da harekat durdurulduktan sonra nereden başlayacağımız belirsizdir.
Rusya mutabakatı ihlal etmedik aksine aynen uyguluyoruz diyor ve rejimle birlikte İdlib’te sonuna kadar gideceğini gösteriyor. Dolayısıyla, şimdi atılacak adımların sınırlarını iyice tartmak gerekiyor. Kendi göbeğimizi keserek Rusya ve rejimi mi durduracağız? Rusya ve ABD ikisi birden YPG/PYD ile ilişkisini bitirmeye değil geliştirmeye niyetli; ikisine birden mi haddini bildireceğiz?
Evet, haklı olmasını haklıyız… Bu kadar göçmen yüküyle ve bu kadar açık YPG problemiyle yaşamak imkansızdır. Gel gör ki bunlar sadece bizim derdimiz ve ne müttefikimiz ABD’nin ne de “aktüel” müttefikimiz Rusya’nın umurumda bile değil.
Erdoğan’ın sözlerini sonu askeri harekata varacak bir çıkış değil, Rusya’ya yönelik son çağrı olarak değerlendirmek gerekir. Çağrı cevapsız kalırsa iki ülke ilişkilerinin kaçınılmaz olarak gerileyeceği de hesaba katılmalı…