Başbakan Davutoğlu’nun gidişi üzerinden başlayan ‘yeni sistem’ konuşmaları içerikten daha çok Cumhurbaşkanı-Başbakan arasındaki ilişkileri tanımlamaya odaklı görünüyor. Büyük ölçüde de yeni sistem tanımlarıyla Davutoğlu döneminin anti-tezi tarif ediliyor.
Uyum, ortak söylem, aynı vizyonu paylaşmak gibi kavramlar, yeni başbakanın özellikleri olarak sıralanıyor.
Yani, başkanlık sistemi olmasa veya Meclis aritmetiği nedeniyle olamasa bile Cumhurbaşkanı’nın fiilen başkan gibi davranacağı bir sistem tanımlanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerinden de öteden beri başkanlık sisteminin ideal form olduğu okunuyordu; şimdi artık daha net ve ayrıntılı tanımlara giriyor. Zira, başkanlık için her halükarda zaman var ama 22 Mayıs’tan itibaren devlet idaresinin kum saati dolmaya devam edecek.
***
Anayasal ve yasal mevzuat değişmeden fiilen böyle bir adım atma imkanı elbette var. Sonuçta, fiili başkanlık uygulamasını temin edecek olan Başbakan’dır, istediği ve kabul ettiği takdirde problem olmayacaktır. Nitekim, 22 Mayıs’ta ipi göğüsleyecek kim olursa bu isteği peşinen kabul etmiş de görülmektedir,
Yine de ağırlığın bütünüyle Cumhurbaşkanı’na aktarımı veyahut da fiili başkanlık uygulaması meselenin bir yönüdür. Davutoğlu’ndan beklenen ‘uyum’ görülmemesine rağmen yine de meselenin en önemli yönü bu değildir.
İçerik konuşmalarına da sıra
gelmeli…
Türkiye’nin ağır problemleri var ve dahası çoktandır şu veya bu şekilde belirsizliğe mahkum olan ve kapağının açılması beklenen dosyaları var.
***
Terörle mücadele aktif olarak sürüyor ve güvenlik güçlerinin sahadaki üstünlüğü olumlu bir seyir izliyor. Bununla birlikte madalyonun Kürt sorunu tarafı -illa bir çözüm süreci gerekmez- da planlanmalıdır.
Dış politikada başta ABD ve Avrupa ile ilişkilerdeki iniş çıkışların kontrol altına alınması ve güven ilişkisi temini şarttır.
Dünyadaki, ‘imaj sorunu’nu küçümsemek doğru olmaz, terörden ekonomiye bütün ana alanlardaki en temel girdinin bu olduğunu kabul ederek onarım yapılmalıdır. Avrupa Birliği ile ilişkilerin zenginleştirilmesi başta olmak üzere bir rüzgar estirilmesi şarttır.
Ekonomide en temel göstergelerden birisi olan doğrudan yabancı sermaye girişi probleminin aşılması için sahici adımlar atılması gerekiyor. Ki, Türkiye’nin ihtiyacı olan standart büyüme korunabilsin.
***
Listelemeye veya listeyi uzatmaya gerek yok, Türkiye’nin hangi alanlarda hangi sorunları yaşadığı ve bunların sinir uçlarının nerelere bağlandığı bellidir. Defalarca da tecrübe edilmiştir. Türkiye’nin politik ve ekonomik katma değerinin artırılması için bütün alanlarda birden hamle yapmanın şart olduğunu en iyi AK Parti bilmektedir.
Daha çok demokrasi, daha çok diplomasi, daha çok hukuk, aynı zamanda daha fazla güvenlik daha fazla ihracat, daha fazla istihdam demektir. Bunu da herkes biliyor.
Şu halde, bir yandan sistemin işleyişine odaklanılırken bir yandan da sistemin işleyişini anlamlı ve üretken kılacak yaklaşımların ihmal edilmemesi zaruridir.