Yatırım, istihdam, üretim, ihracat artacak, faiz düşecek. Döviz kuru ve enflasyon zaten düşecek. Bütün bunlar da kim ne dersin olacak. Çatlasalar da patlasalar da olacak. Güzel…
Kim üretim, istihdam, yatırım ve ihracat artışına karşı bilemiyoruz. Hatta bankalar bile para kazanmak için düşük faiz isterken kim faiz meraklısı orası da meçhul ama bu yine de çok güzel bir plan. Ortada bir program, zaman çizelgesi, hedef ve rakam tahmini olmasa da altı aya kalmaz işlerin toparlanacağı vaadedildiğine göre kimse bu harika hedeflere ses çıkaramaz. Üreteceğiz, dış güçlere satacağız, istihdam artacak ve gelsin döviz, gitsin hayat pahalılığı… Çatlayan çatlasın, patlayan patlasın.
Bu etkileyici vizyonun hatırına, bütün bunların neden 19 senedir yapılmadığını; hatta 19 senedir yapılanın bir kalemde neden silindiğini bile sormayalım. O 19 sene içinde şimdi düşsün diye milyarlarca lira bedel ödediğimiz faizin zaten uzun yıllar yüzde 4-5’lerde seyrettiğini hatırlatıp bozgunculuk da yapmayalım. Olan olmuş, önümüze bakalım.
Tıpkı 15 Temmuz’un en azılı suçlusu BAE’yle aile sıcaklığında buluşmayı es geçtiğimiz gibi. Ya da yerel seçimlerde bile oylar ona gidecek diye hedefe konulan Sisi’yle eli kulağında kucaklaşmaya ses çıkarmayacağımız gibi.
***
Dünyadaki itibarımızı, büyük oynamayı geçtik. Kiminle, hangi şartta yeniden dost olacaksak olalım. Düşmanlığı beceremediğimiz, vurup çıktığımız kapılardan yeniden girmek hevesimizden belli… Ancak, konu iktisat olunca, o iktisat da cüzdana, mutfağa, tencereye darbe vurunca Cumhurbaşkanı’nın ülkeyi düzlüğe çıkaracağını iddia ettiği plana katkı sadedinde birkaç sual sormak şarttır.
Mesela, 19 senede yapamadığımızı sadece birkaç ayda yapabilecek miyiz? Mesela, bizim aklımıza gelen bu fikir neden başka hiçbir ülkenin aklına gelmedi? Mesela, faizleri düşürmeye başlamamıza rağmen bankalara neden hala yüksek oranla faiz vermek zorunda kalıyor. Ve mesela, biz içeride ne kadar atıp tutsak da Türkiye Hazinesi neden hala 5-10 yıllık borçlanma faizlerini neden yüzde 20’nin altına indiremiyor? Yoksa bizim ekonomik kurtuluş savaşımız, finansal kapasitemizle ve piyasa gerçekleriyle mi çelişiyor?
Veya önce “Döviz kuru nereye giderse gitsin zaten ihracatçının işine yarıyor” diye efelendikten sonra Merkez Bankası’nın kura müdahale etmesi, planı biraz ürküttü mü acaba? Hükümet, ihracat artsın diye kuru artırmak gibi demode bir anlayışa sığınıp ithalatı da pahalı hale getirdikten sonra enflasyonu patlatınca, dönüp mutfaktaki yangını nasıl kontrol altına alacak?
Yahut Çin yeniden piyasa döner, ihracata ağırlık verirse; o vakit bu harika plan sekteye uğrarsa halimiz nice olacak?
Ve en önemlisi de 19 yıl yapılamayan şey yine yapılamazsa ne yapacağız? Suçlu kim olacak? Muhalefet, dış güçler, karanlık odaklar, faiz lobisi… Hangisi? Hepsi mi? Öyleyse, bizi kıskanacakları için ve kalkınmamızı engellemek için ellerinden geleni yapacakları için dış güçlerin oyunlarına karşı ayrıca bir plan yapıldı mı? Biz formülü bulduk tamam ama ya adamlar o formülü çalıp aleyhimize çalışırlarsa. Bunu düşündük mü? Yoksa sonuç fiyasko olduğunda yine “Tam başarıyorduk ama son anda karanlık odaklar ve dış güçler bizi engelledi” deyip elimizi yıkayıp çıkmayı mı planlıyoruz?
Yeni planın en hassas noktası burasıdır. Üretim, yatırım, ihracat harika ama dış güçlerin saldırılarını da kollamak ve onlara fırsat vermemenin yollarına da bakmak lazımdır.
Belki de büyük hedefe hangi yollardan gideceğimize dair program finans baronlarına malumat sızmasın diye açıklanmıyor, bilemiyoruz. Ama Tam 19 sene bugünlere hazırlık yaptıktan sonra barona, lobiye, dış güce fırsat vermemek gerekir. Burası fevkalade önemli…