Cumhur ittifakının yeni anayasa veya anayasayı bir kez daha yenileme girişimi adı sanı belli bir temaya bağlı olarak açıklanmıyor. Neden bir anayasa hamlesi düşünüldü anlaşılamıyor. Hukuktaki aksaklıklar için mi, temel hak ve özgürlükler adına mı ya da ekonomide serbest girişimi genişletmek maksadıyla mı? Daha genel ifadeyle, amaç demokrasiyi genişletmek mi daraltmak mı, bilinmiyor.
Bugüne kadar tek bir şikayette bulunmayan ittifak birdenbire Türkiye’nin nerede tıkandığını düşünüyor da anayasayı yenilemek istiyor? Yapılan duyuruların içeriği bir hayli belirsiz ve böyle olduğu için de derinlikli olmaktan ziyade taktiksel bir görüntü veriyor. Muhalefeti zora sokmak ve en başta da Millet ittifakından bir parça koparmak… Hedef bu olmalı.
Elbette Türkiye’nin yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemi gibi eşi benzeri olmayan sınırsız yetkili ve neredeyse sıfır denetimli bir sistemin ülkeye sadece 2,5 yılda çıkardığı ağır maliyete göre bu sistemin değişmesi veya demokratikleşmesi kaçınılmazdır. Özetleyecek olursak, şimdi 8 bin doların altında seyreden kişi başına gelirin 15 bin dolar seviyesini zorlamaması yeni sistemin doğrudan sonucudur. İşsizlik rakamlarının tarihi rekorlara ulaşması da öyle… Eğitimdeki gerileme veya dış politikadaki kayıplar CHS’nin yönetme kabiliyetindeki verimsizlikten kaynaklanmaktadır. Kutuplaşma, yolsuzluk ve yozlaşmadaki artış da yine bu sistemin tabiatının ürünüdür.
Şeffaf olmayan, denetlenmeyen, ortak akıl ile siyasi, bürokratik ve sivil ortak tecrübeyi dışlayan bir modelin başarı sağlayabilmesi mümkün değildir. Ancak hayal ve hamaset üretir ki, olan da budur. Türkiye hak ettiğinin altında ekonomiye, eğitime, diplomasiye, kaliteye ve en nihayet küresel itibara bu yanlış model yüzünden mahkum olmaktadır. Gerçekçi olalım, her geçen gün daha da hak edilenin altına düşmek kaçınılmazdır. Böyle olması, Cumhurbaşkanı’nın icraat becerisine yönelik bir tespit değil, sistemin kaçınılmaz sonucuna dair ölçülebilir bir değerlendirmedir. Sistemimizin başarı üretebilmesi sistemin tabiatı gereği mümkün değildir. Modelin fiilen uygulandığı günden şimdiye kadar bütün makro ekonomik rakamlarda izlenen düşüş eğrisini zaman ilerledikçe görmeye devam etmemiz gelecek yıllara dair en yüksek ihtimaldir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin ilk gününden itibaren siyasetin ve iktidar zihninin kalbine, ne olursa olsun yüzde 50 artı 1’i yakalama amacı ve endişesi oturmuştur. Bırakın sistemin yok ettiği kuvvetler ayrılığı ve denetimi, sadece bu endişenin bile ülkede yol açtığı siyasi kuralsızlık ve tutarsızlık bile durumu anlatmaya yeter. İyi kötü bir tecrübeyle oluşan siyasi geleneğe ve siyaset kurumuna olan itimat yıkılmaktadır. İnanılmaz ittifaklar, akıl almaz birliktelikler, “yüzde 50 artı 1” için kolaylıkla mümkün olabilmektedir. Sistem, iktidarı icraattan, kalıcı hamlelerden ve bilhassa da temel sorunları çözmekten uzaklaştırmakta, sadece ayakta kalmaya mahkum etmektedir. Türkiye’nin çok değerli zamanları ve çok kısıtlı kaynakları da böylelikle heba olmaktadır.
Yeni anayasa girişiminin temelinde bu analiz yoksa ve tam aksine Cumhur ittifakının iki liderinin açıkladığı gibi maksat CHS’ni biraz daha güçlendirmekse bırakın dağınık kalsın. Böyle bir mesai Türkiye’nin hayrına olmaz, olamaz. Zaten sonuç alamayacağı bilinerek yola giriliyorsa ve günlük siyasi çekişmeler için bir malzeme olur umudu taşınıyorsa da; gerilime yeni gerilim ekleneceği için ülkeye yazık olur.
Yeni anayasa isteyen sistemi demokratik ve denetlenebilir hale getirmekten söz edemiyorsa, kitapçığın kapağını bile açmasın. Açıp, gerilimi biraz daha artırmasın…