Yarın, yani 16 Nisan Pazar günü önümüze bir sandık gelecek. Demokrasilerde her seçim, her tercih tarihi önem taşır. Geleceği şekillendirir, hayatlarımız üzerinde kalıcı etkiler yapar. Her demokraside bu olur ama Türkiye gibi ana sorunların hala çözülemediği ve siyasal, ekonomik ve sosyal paylaşımın henüz taraflarca ikna edici şekilde tamamlanmadığı ülkelerde bu etki daha büyük olur. Bir oy, bir karar hayatlarımız üzerinde büyük tesir oluşturur.
En nihayet varılacak olan şey; herkesin kendisini kanunlar ve fırsatlar karşısında eşit hissettiği bir ülke olmalıdır. Bu hisse ulaşılmadığı müddetçe de huzur ve sükun; hatta istikrar olamayacaktır. Herkes kimdir? Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler, azınlıklar, dindarlar, laikler, milliyetçiler, Kemalistler, liberaller, komünistler, herkes… Herkes denildiği zaman, “bizim ismimiz veya kimliğimiz niye sayılmadı” demeye gerek olmadan yani bir endişe hissetmeden bütün farklılıkların kapsanmasıdır.
Herkes kendisini, devlete, sisteme, hayata, sosyal hayata ve ekonomiye ait hissettiğinde sorunumuz bitmiş olacak. Her şeyden önemli olan bu duygudur.
Ve seçim sandıkları da bu yolun en önemli aracıdır. Demokrasi hep sandıktaki hassas kararlarla ilmek ilmek örülerek güçleniyor. Yarın önümüze gelecek sandık da bunlardan birisidir ve hiç şüphesiz en önemlisidir.
***
Yarın, 16 Nisan Pazar günü…
Bundan daha önemli bir sandık hiç kurulmadı. Dolayısıyla, bundan daha çok hassasiyet ve sorumluluk gerektiren bir tercih de olmayacak.
Referandum yolunda yüzlerce binlerce saat konuşma yapıldı. Binlerce, onbinlerce sayfa yazı yazıldı. Kampanyalar, sloganlar, sert sözler, kavgalar, polemikler… Yine de meselenin özüne dair tartışmalar eksik kaldı, önerilen sistem bihakkın konuşulamadı ama millet anlaması gerekeni anlamıştır. Bilmesi gerekeni bilmiştir. Bu bahiste bir eksiklik yoktur. Bir taraf çok ötekisi daha az mı konuştu? Ya da bir taraf anayasa paketini halka yanlış mı aktardı? Doğrudur ama bunları da görenler gördü, rahatsız olan da memnun olan da gördüğünü kıymetlendirir. Rahat olun…
Gerçek şu ki, böylesine önemli bir karar için sadece propaganda, politik analiz, siyasi söylem, hukuk ya da ekonomi temalı kampanyalar yetmez. Çünkü millet sadece sözlere, sembollere, görüntülere bakmaz. Doğru bir tercih için halkın, seçmenin, toplumun sağduyusuna ihtiyaç vardır. Bütün bunların yoğrulacağı yer de sandıktır.
İnsanlar, uzun cümlelerin, sayfalarca metinlerin arasında neyin ne olduğunu ve neyi işaret ettiğini hissederler. Yetki nedir, sorumluluk nedir, bugün nedir, değişiklik gelecek adına ne göstermektedir anlarlar. Hangi sistem daha çok demokrasi, daha çok hukuk, daha çok zenginlik ve daha çok güvenlik getiriyor, bilirler. Bilirler ve hissederler…
Yarın işte bu anlayışa ve hissedişe ihtiyacımız vardır.
Demokrasiye, hukuka, liyakata, ahlaka, fazilete; ülkenin geleceğine dair iyi düşüncelere ihtiyaç vardır. Gerçek manada; yani herkesi aynı sıcaklıkla kuşatan ve kimseyi ayırmayan bir millet ve vatan idrakine ihtiyaç vardır.
Bütün bunlar da seçmenin vicdanında saklıdır.
Büyük sözlerden küçük işaretlere kadar bütün olup bitenleri ölçerek biçerek kararını verecektir. Hepimizin de bu karara saygı göstermek mecburiyeti vardır.
16 Nisan referandumu Türkiye’ye iyilik, huzur, hukuk ve barış getirsin. Bunlardan daha değerli bir kazanç ve daha güçlü bir sistem yoktur.