Şaşkınlık verici olan, Avrupa’yı Hindistan’a bağlayan ticaret koridorunun G 20 Zirvesi’ne kadar Türkiye’de hiç gündeme gelmemiş olmaması mı yoksa bir akşam üzeri Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Türkiyesiz koridor olmaz” sözleriyle bu projeden dışlanmış olduğumuzun ilan edilmesi midir?
Tam anlamıyla, içeride gündem olan konuların dikkatle seçilip önemli ya da önemsiz hale getirilme politikasının dramatik bir örneğini yaşıyoruz.
Süreç başlamış ilerlemiş, G 20’de imzalar atılacak noktaya gelmiş ama ülkede kimsenin haberi olmamış.
Biz Cumhurbaşkanı’nın G 20 Zirvesi’ne uğurlarken bütün dünyanın onu Putin’den getireceği haberleri can kulağıyla dinleyeceğini zannederken olan olmuş, bitmiş. Zirve gündemi için kamuoyuna bir sürür gereksiz bilgi verilirken bundan bahis bile olmadığına göre böylesine zenginlik ve ticaret vadeden bir girişimin dışında kalmayı da önemsememişiz demek! Konuşmaya bile değer görülmemesi bunu anlatıyor. Belki de ekonomimiz o kadar kötü değildir, diyesi geliyor insanın.
Bizim içinde olmadığımız projede ABD ile bütün Avrupa Birliği ülkelerinin yanında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin bulunduğunu da hatırlatalım.
Bunun bir benzerini Mavi Vatan sloganları atılırken, bizim dışımızda kalan ilgili ilgisiz bütün Akdeniz ve civar ülkelerinin ortak enerji anlaşması imzaladığında yaşamıştık. Biz içeride “Türkiye Akdeniz’de korku salıyor. Bizsiz kimse bir şey yapamaz” diye avunurken yine her şey olup bitmişti. O kadar bitmişti ki Yunanistan sadece enerji projesinin ortağı olmakla kalmadı, Türk-Yunan sorununu Bir Türk-AB sorunu haline getirmeyi başardı ve ülkesini ABD üsleriyle donatıp çıktı. Biz ise kıta sahanlığı gibi en haklı oluğumuz dış politika dosyasında sahipsiz ve desteksiz kaldık. Türkiyesiz olmaz, zannettiğimiz birçok şey peş peşe oluverdi. Sonuçta malum, ne Mavi Vatan bahsi kaldı ne o heyecanlı hikayeler…
Niye böyle? Türkiye gibi güçlü ve potansiyeli yüksek bir ülke neden diplomatik alanda geriledikçe geriliyor ve ekonomik fırsatların dışında kalıyor? Neden, hak ettiği ağırlığı koyamıyor? Özetin özeti şudur:
Dış politikayı sadece bir iç politika konusu olarak görmenin sonuçlarını yaşıyoruz. Oysa her tercihin bir alternatif maliyeti vardır. Hamasetle, sloganla ve içeriye anlatılan hikâyelerle dış politika yürütmek bazılarımıza kendini iyi hissettirebilir, bazılarımız herkese dersini verdiğimizi düşünerek mutlu olabilir ama bunun kaçınılmaz bazı sonuçları olur. En başta da ekonomiyi etkiler, refahı eksiltir ve AB- Hindistan Ticaret Koridoru gibi konularda ülkeyi yalnızlaştırır.
Kendi kendimize konuştukça dünyanın bir rekabet ve çıkar savaşları sahnesi olduğunu gerçeğini unutuyoruz. Söylemeye çok meraklıysak söyleyelim; evet, herkes herkes için yeri geldiğinde bir “dış güç”tür. Hiçbir ülke bir diğerinin gözünün yaşına bakmaz. Ama, kimse kimseye hatır için avantaj sağlamasa da çıkarlar sözkonusu olduğunda problemler unutulur. Bütün bu trafiği de diplomasi yönetir.
Hindistan koridorunda ya da Akdeniz’de bir araya gelen ülkelerin hepsi birbirinin dostu veya kardeşi veyahut da komşusu değildir. Onları aynı masada toplayan ülkelerin çıkarlarıdır. Kural budur.
Unutmayalım daha iki yıl önce Avustralya ile yıllar içerisinde 300 milyar Dolar’lık hacme ulaşacak güvenlik ve silah anlaşması yapmak üzere olan Fransa, anlaşmadan çıkarıldığını, yerine ABD ile İngiltere’nin geldiğini ve AUKUS Paktı kurulduğunu gazetelerden okumuştu. Bize göre ABD, İngiltere ve Fransa her akşam toplanıp Türkiye’yi bölmeye çalışan “dış güçler konseyi”nin üyeleridir! Ama iki ülke “dost ve müttefik Fransa”ya hiç acımadı.
“Karanlık odaklar… Dış güçler… Derin hesaplar” gibi teorileri merkeze koymadan ama dünya sahnesinin acımasız bir rekabet alanı olduğunu da ıskalamadan gerçeklere ve diplomasiye odaklanmamız gerekiyor. Çok vakit kaybetmeden. En rasyonel olmamız gereken alan da hiç şüphesiz burasıdır.