Türkiye’nin Rusya sorunu

Mustafa Karaalioğlu

Bir ülkeyle sınır tanımaz, analiz dinlemez ve coşkulu ilişki kurmak beraberinde ihtiyat içermek zorundadır. Bir heyecanla artan ve “biraz sakin olalım” ikazlarına kulak tıkayan dostluklar kaçınılmaz olarak maliyet üretir, problem yaratır. Türkiye-Rusya ilişkileri bu tecrübe adına tam olarak bir ders niteliğindeki örneğidir. Davulla zurnayla dünyaya duyurulan dostluğun bizim zannettiğimiz gibi “stratejik ortaklık” olmadığı, meseleler derinleştikçe her sınama da irtifa kaybettiği görüldü. Dahasının görüleceğini söylemek de yanlış olmayacaktır.  

Böylesine hızlı tempoda büyüyen ilişkiyi normal, olağan ve olması gereken seviyeye indirmek; bu süreci yönetebilmek Türkiye’nin alıştığı, bildiği bir şey değildir. Son dönemde diplomatik ilişki kalıbımız kim olursa “ya hep ya hiç” formuna döküldüğü için Rusya’ya fazla ileri gittiğimizi artık normalleşmesinin gerektiğini anlatabilmek kolay olmayacaktır.  

Verdiklerimiz bir yana… Yani nükleer santral ihalesi ve buna bağlı imtiyazlar, s-400 servisi ve Batı’nın mesafe koyduğu Moskova’yla uluslararası alanda birlikte fotoğraf verme turlarımız… Olan oldu, kimin yanına ne kar kaldıysa kaldı.  

Şimdi artık, Batı ve ABD olmadan bu meseleyle başbaşayız. Suriye’de, Libya’da ve Karabağ’da ya tamamen ya kısmen karşı saflardayız. Üç dosyada da amaç ve çıkarlarımız farklı istikameti gösteriyor.  

Rusya, bizim uzun süredir konuşmadığımız Suriye meselesinin tam içindedir ve faaliyetlerine bildiği gibi devam ediyor. İdlib’deki bazı kontrol noktalarından sessiz sedasız çekildiğimiz haberleri geliyordu ama daha fazlası oldu. Ruslar, Türkiye’nin de taraf aldığı ateşkese rağmen İdlib’in Salkin kasabasına füzeyle saldırdı ve Türkiye’nin yanında olan gruplara bağlı 70 kişiyi öldürdü. Saldırının siyasi anlamını kavrayabilmek için böyle bir saldırının tersi olabilir miydi diye düşünmek yeterlidir. Netice? Ne bir açıklama ne bir özür ne izah ne de bizim taraftan bir tepki var.   

Yine pek bahsi edilmez oldu ama aramızdaki Soçi mutabakatına rağmen Rusya vaadettiğini yapmadı ve YPG güçleri Rusya’nın kontrolündeki bölgelerden uzaklaştırılmadı. Aksine, bilindiği gibi YPG/PYD heyetleri Moskova’da üst düzeyde ağırlanıp sırtları sıvanmaya devam ediliyor.  

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün dile getirdiği sıkıntının adresi de bu meseledir. Erdoğan, “Türkiye’nin gücü gerekiyorsa Suriye’yi tüm terör örgütlerinden temizlemeye yeterlidir” dedi. “Kırmızı çizgilerimiz aşıldığında kimse kusura bakmasın, babamızın oğlu olsa gözümüz görmez” diyerek devam etti. Bizim kaygımız arttıkça Rusya’nın bildiği yolda ilerlemesi, Suriye’deki en ciddi engelimizdir, Erdoğan da bunu görüyor olmalı.  

Libya ve Karabağ krizlerindeki sıkıntıları anlatmaya gerek yok çünkü, Ruslar her fırsatta Türkiye’yle aradaki bakış farkını ifade etmeye devam ediyor. Ege’de Yunanistan’la aramızdaki ihtilafta hangi safta oldukları da açıktır. Geriye de bir şey kalmıyor.  

Ara özet alacak olursak, Rusya ile birlikte giriştiğimiz hiçbir işten politik, diplomatik ve ekonomik fayda elde edemedik. Aksine, daha da derinleşen sıkıntılarımız var.  

Zaten birçok ülkeyle sorunumuz var ve karşı karşıya bulunduğumuz bütün krizlerde, diplomaside etkisi olmayan bir iki ülkenin dilek ve temennisi dışında desteğimiz yok. Varsın Rusya da olmasın, diyemiyoruz çünkü o krizlerde baştan tercihimizi Moskova’yla ortaklıktan yana yaptık. Böyle olduğu için, Rusya’nın bize karşı pozisyonu İsrail, Mısır, Fransa, Suudi Arabistan veya Emirlikler’in düşmanlığından daha çok maliyetlidir.  

Şimdiden sonra Suriye’de, Libya’da, Karabağ’da Rusya ile işbirliği denilen şey aynı zamanda bu ülkeyle rekabet mesaisini de gerektirecektir. 

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (45)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.