Cumhurbaşkanını halkın seçmesi talebi siyasi hayatın en olgunlaşmış fikirlerinden birisiydi. 2007 cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki unutulmaz 367 faciasını müteakip kaçınılmaz bir reaksiyonla konu halkın önüne geldi ve kolaylıkla kabul edildi.
Bu noktadan sonra cumhurbaşkanının halk tarafından seçimi anayasal bir emir haline gelince sistemin nereye doğru evrilmesi gerektiği de anlaşıldı. Parlamenter sistemin alanı daralmaya başladı ve bu yeni modelin ilk uygulayıcısı olan Tayyip Erdoğan’ın tarzı, siyaseti ve bir anlamda özel içtihatlarıyla yeni modelin silüeti de teşekkül etmeye başladı.
Her halükarda sistem parlamenter yapının ihyasına dönemezdi, başkanlığa doğru gidecekti.
Konuyu son kez gündeme getiren ve ilk kez mesafe alınmasını sağlayan MHP Genel Başkanı kesinlikle tarihi bir adım atmıştır. Siyasal sistemimizde bundan daha önemli ve kritik bir hamle yoktur. İktidar partisinin ihtiyaç duyduğu 330 sayısını temin garantisi vermesi bulunmaz bir siyasi imkandır. “Bazı hassasiyetler” şartı koşması da gayet tabii makuldür ve nihayet rakip bir siyasi parti olarak oluşacak yeni modele rengini vermek hakkı vardır.
***
Yaşanan tempo gösteriyor ki bir aksilik olmazsa referandum sandığı yeni yılın ilk aylarında kurulacaktır. Elif Çakır’ın Ankara kulislerinin nabzından aktardığı tarih de nisan veya mayısın geçilmeyeceğini gösteriyor.
Evet, cumhurbaşkanını halk seçtiğine göre modeli tamamlamak doğru adımdır.
Elbette başkanlık modelleri birden çok fazladır ve en iyisi sayılabilecek ABD sistemini de Türkiye’de uygulamak imkanı olmadığı bellidir. Sonuçta Amerika bir devletler topluluğudur, Türkiye ise üniter yapıdan vazgeçemeyeceği gibi buna halel getirecek bir adıma da tahammül
gösteremez.
Başkanlık modeli nasıl olmalı? En iyisi, en demokratik olanı nasıldır? Türkiye’nin neye ihtiyacı vardır?
Artık bu sorulara kıyasıya cevaplar aranacak. Herkesin bir fikri perspektifi de var, malum.
Detaylara girmek için erken ama kurulacak başkanlık modelinin bugünkü karanlık havanın tesirinde kalmaması en doğru tercih olacaktır. İdeal olan demokratik ve hukuk düzeninin pırıldadığı bir Türkiye’dir, bugün kara bulutlar içinden geçen Türkiye değil. Türkiye’nin refahla birlikte temel hak ve özgürlüklerde de kalkınacağı bir sonucu kolaylaştıracak modele ihtiyacımız vardır. Türk modeli bu olmalıdır…
***
Eğer bütün kriterleri bugün içeride ve dışarıda yaşadığımız terör, savaş hali ve gerilim üzerine oturtursak; bu atmosfer geleceğimizi de ipotek altına alacak demektir. Oysa FETÖ gibi yapıların devlete sızmasını engelleyecek olan da etnik temelli terörü kaynağından kurutacak olan da demokratik ve hukuk eksenli bir modeldir. Demokrasi varsa başka irade büyüyemez, hukuk varsa hiçbir güç kamuya sızamaz. AK Parti’nin 14 yıllık tecrübesi de bunu gösteriyor, 93 yıllık Cumhuriyet tarihinin kilometre taşları da buna işaret ediyor.
Her siyasal görüşten, her etnik kökenden, her bölgeden, her mezhepten insanların eşitlik duygusu içinde yaşayabilecekleri, bunu bir başka faktör olmaksızın tabiatı gereği hissedebilecekleri bir ülke herkesin hakkıdır artık. Yeni Türkiye de tam olarak budur; bu hissiyatın hakimiyetidir.
27 Mayıs’ı, 12 Mart’ı, 12 Eylül’ü, 28 Şubat’ı ve en nihayet 15 Temmuz’u yaşamış bir ülkeden söz ediyoruz. Maraş, Sivas, Çorum katliamlarından gelen bir
ülkeden...
Kürt meselesinde 40 bin insanını kaybeden ve hala kaybetmekte olan bir ülkeden söz ediyoruz…
Yeni sistemi bu acılar üzerine değil, o acıları var eden şartları ortadan kaldıracak zengin bir model çerçevesinde inşa etmekten daha tabii ve doğru ne olabilir?