Yeni ABD yönetimi; daha doğrusu Başkan Trump’ın birtakım tercihleri direkt ya da dolaylı olarak Türkiye’nin aleyhine gelişiyor. Açık ki atılan son adımlar Obama yönetiminde olanların çok ilerisinde çıkarlarımızı ve güvenliğimizi tehdit ediyor. YPG’nin silahlandırılması ve Rakka’da harekat ortağı olması, FETÖ iadesinin giderek tavsaması, Türkiye’den ABD’ye uçuşlarda özel güvenlik önlemleri başlatılması… Başka örnekler de var. En nihayet, Katar’la dostluğumuz ve işbirliğimiz böylesine açıkken, bu ülkenin Türkiye hesaba katılmadan abluka altına alınması gibi.
Hatta, yeni FBI başkanı adayının bir dönem Bank Asya’yı dünyaya açan şirketin avukatı olması bile, not edilmesi gereken bir gelişmedir. Bu adamın başkanı olduğu FBI mı FETÖ konusundaki taleplerimizi raporlayacak?
***
Trump yönetimi, politika ve kararlarında anti-Türkiye bir hatta hızla ilerliyor. Her adımdan sonra yenisi de geliyor.
Buradan hemen, “Hedef Türkiye… Karanlık güçler kararının verdi, bizi bölecekler… Büyümemizi çekemiyorlar, operasyon başlattılar” gibi teorilere varmayalım. Böyle bir şey yok. Zaten, bu teori sahiplerinin gözünde de Trump bırakın Türkiye’ye düşmanlık yapmayı, aksine elimizden tutup parlak ufuklara taşıyacak bir liderdir. Herkes yapar, Trump yapmaz!
Ne yazık ki dünya siyaseti böyle işlemiyor. İşlemedi de. Trump’un gözünde ABD ve kendisi dışında hiçbir şeyin kıymeti yok. Değerleri umursamayan ve alışverişe dayalı utanmazca bir politika izliyor. Körfez hanedanlarının çıkarları da bu politikayla örtüştüğünde, birdenbire Katar ablukası gerçekleşiyor. Madem Araplar Katar’ın teröre yardım ettiğini düşünüyor ve madem de silah anlaşmalarına imzayı attılar, o zaman beis yok. Aldım verdim…
Şimdi bir de arkadan Katar Emiri ile görüşüp bir şey koparmaya çalışacak.
ABD Başkanı, “Benim payımı verin de ne haliniz varsa görün” diyor. Kim arkadan strateji ve dizayn yapıyorsa da umurunda değil. Katar’da hiç olmazsa İslam dünyasının farklı siyasal akımlarının ve bir parça medya ve demokrasi düşüncesinin himaye görüyor olması da gayet tabii ki hiç umurunda değil.
Bu yaklaşım dünya için ama özellikle İslam dünyası için tahmin edilemeyecek büyüklükte bir tehdittir. Trump, Katar işini kısa sürede, engelsiz ve sorunsuz başardı. Bir kez yaptı, her zaman yapmak isteyecektir. Körfezde yaptığını fırsat bulduğunda ve ihtiyaç hissettiğinde başka bölgelere de yaymayı düşünecektir. Diploması onun için artık çok kolaylaşmıştır. Açılan yol bu açıdan endişe vericidir.
Üstelik de bunu İslam dünyasının önde gelen aktörleriyle ve onlar istedi diye yaptı. Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, BAE vb… Ne garip değil mi? ABD kamuoyu ve sistemi, içeride akıl ve mantık dışı politikaları uygulatmadı ama “İslam Dünyası” Trump’a hayal bile edemeyeceği bir liderlik imkanı sunuyor. Başkanlığı bittiği gün “icraatın içinden” programında Ortadoğu’da yaptıklarından başka anlatacak şeyi olmazsa kimse şaşırmasın…
Peki hangi İslam dünyası? Trump’ın nefret ettiği, umursamadığı, topyekün terörist varsaydığı, kapıları vatandaşlarına kapatmaya çabaladığı İslam dünyası… Bu hale zillet demek de kafi gelmiyor…
***
Tam bir öngörülemezlik dönemine adım atmış bulunuyoruz. Artık kabul edelim biz ülke olarak neyi istiyorsak Trump bunların tam tersini temsil ediyor. ABD-YPG ortaklığına ve Katar hamlesine kadar herşey artık sürpriz sayılamayacak kadar büyük birer sürpriz zincirinin halkaları. Karşımızda tamamen işadamı gibi hareket eden bir lider var ama bize yaramıyor. Çünkü Trump’ın alıştığı yüksek hacimli pazarlıkları yapacak ekonomik ve diplomatik sermayemiz bulunmuyor.
Bir yol bulmak her zaman kolay olmaz ama bulmaktan daha önemlisi gerçeği görebilmektir. Ne yapacağımıza, hangi adımı atacağımıza karar vermeden önce durumu kabullenmekte fayda vardır. Beyaz Saray’da bizim ısrarla farklı görmek istediğimiz birisi oturmuyor.