Bugünü ve geleceği planlayarak yapılan iyi yönetimin sayısız faydaları vardır. Faydadan öte, bilhassa kriz zamanlarında ülkelerin standartlarını; refah ve güvenliğini koruması için zarurettir. İnsanları az ile yetinmeye mahkum etmek yerine kriz şartlarında da refahın ve hayat kalitesinin korunmasını garanti eden sadece iyi yönetimdir. İyi olmakla olmamak arasındaki farkı da bunu başaran ve başaramayan ülkelerin gündelik hayatları ve refah standartlarıyla ölçüyoruz.
Türkiye, Kovid salgınına futbol tabiriyle ters ayakta yakalandı. Ekonomimiz zaten krizdeydi ve yetmezmiş gibi salgın sürecinde krizi derinleştirecek ne varsa yaptık. Daha başta, Merkez Bankası rezervlerinin 128 milyar Dolar’ının büyük bir kısmı kuru dengelemek adına tüketilmişti ve bu yanlış politika salgında da sürdürüldü. Kaynaklarımızın neredeyse tamamına yakınının harcanmasına rağmen Türk Lirasının iki, bazı dönemlerde üç kat değer kaybetmesi önlenemedi. Ağır bir işsizlik ve yüksek enflasyon kaçınılmaz oldu. Bugün de yüksek kur, yüksek işsizlik, yüksek faiz, yüksek CDS -dış borç primi- ve hepsinin kaçınılmaz sonucu olarak yüksek enflasyona mahkum durumdayız. İyi yönetilmeyen ekonomi küresel bir problemde ülkeyi savunmasız bıraktı. Etkilerinden arınmak uzun zaman alacaktır.
Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle ortaya çıkan bölgesel ve küresel ekonomik dalgalanma da kaçınılmaz olarak bizi etkileyecektir. Yaptırımlara katılan ülkeleri etkilemesi normal ama bizim gibi katılmayan bir ülkenin etkilenmesi de öncelikle, ekonomide uzun süredir devam eden problemin sonucudur. Türkiye’nin, tıpkı ikinci dünya harbinde İsmet Paşa’nın yaptığı gibi ortada bir yeri tercih etmesi, bu şartlarda en iyi yol olmaktan önce kaçınılmaz istikamettir. Zira başka bir politikaya hazırlıklı değildik.
Sadece ekonomik açıdan değil siyasi ve diplomatik olarak da hazırlıksızız. ABD ve Avrupa’yla hasarlı ilişkilerin ve Rusya’yla da orantısız dostluğun kaçınılmaz sonucu, ortada bir yerde fırtınanın dinmesini beklemektir. Ne tam olarak Batı’nın istekli bir üyesi olabiliriz ne de Rusya’yla köprüleri atabiliriz. Tablo böyle olduğu için kriz içinde yeni riskler almak yerine teenni ve “bekle gör” en iyi yoldur.
Yine ters ayakta yakalandık… Basit hesapla, şimdi gelmeleri umudu iyice azalan Rus ve Ukraynalı turistlerin yerine Avrupa’dan ikame misafir yoluna bakacağız ve onlardan tahsil edilecek dövizle kur korumalı mevduatın yüksek bir rakamda da olsa dengelediği kurun daha yukarı sıçramamasını sağlayacağız. Bu arada, dünya Rusya’yla ticareti bitirdiği için arka kapı ekonomisiyle pazar yaratabilirsek belki biraz avantaj elde edeceğiz. Bunların olması için de savaşın daha derinleşmemesini bekleyeceğiz. Çünkü işgal derinleşir ve sivil ölümler artarsa tavır değiştirip mecburen Batı’ya doğru yöneleceğiz. Şunu da unutmayalım, tarafsızlık kulağa güzel gelse de kolay ve zararsız bir yol değildir. Yönetilmesi gerekir. Muhataplar nezdinde güven kaybetmemek önemlidir. Ve her aşamada ince ayar yapabilme kabiliyeti ister.
Başa dönelim… İyi yönetim bir ülkenin ürettiğinden ve potansiyelinden daha fazlasını kazanmasını sağlar. Ekonomik kapasite olarak siyasi ve diplomatik ilişki kurma mahareti ister. Her iyi ilişki ülkenin kazancı üzerinde çarpan etkisi yaratır. Barış zamanında iyi ilişki dış ticaret hacminin ve yabancı sermaye temininin anahtarıdır. Refahı artırmanın da kuru düşürmenin de başka bir yöntemi yoktur. Aksi takdirde havlu atarsınız ve insanları “Bütün dünyada kriz var ne yapalım” propagandasıyla avutmaya çalışırsınız. Oysa dünyanın Rusya’ya kendi ticaretinden feragat edebilecek şiddette yaptırım uygulayabilmesi tablonun böyle olmadığını gösteriyor.