Terör, beklendiği ve siyasi olarak da tahmin edildiği gibi Türkiye’yi en hassas yerlerden vurmaya devam ediyor. Bir yanda PKK, öte yanda IŞİD gibi dünyanın en büyük iki terör organizasyonu ile savaşan bir ülkenin zorluklarını yaşıyoruz. İçeride ve sınırda yürümekte olan savaş hali ve güvenlik riskleri bu nedenle kaçınılmazdır.
Güvenlik riski, beraberinde ekonomide potansiyel kaybı da yaşatıyor. Dünya konjonktürünün zaman zaman elverişli pozisyonlar sunduğu hallerde bile bu imkandan yararlanmasını bekleyebilecek
durumda değiliz.
Tekrara hacet yok, terörle mücadele; hele de Türkiye’nin sürdürdüğü çapta terörle mücadele ekonomiden diplomasiye, siyasetten gündelik hayata kadar bütün sektörleri baskı altına alan bir süreçtir. Sadece can yakıcı değil, kaynak ve imkan eksilticidir.
***
Dolayısıyla meselemiz, terörle mücadele olduğu kadar, bu mücadelenin kalıcı sonuçlar elde etmesini sağlayabilmektir. Terörü kaynağından kurutabilecek, bir daha en azından bu çapta kalkışma imkanı bulamayacak noktaya kadar geriletebilmek. Temel ölçü budur, mücadelenin başarı ölçüsü de bu olacaktır. Son tahlilde, bütün güvenlikçi yöntemlerin bize söylediği Türkiye’nin ne olursa olsun teröre üstün geldiğidir. Ama yaşanmakta olan son tecrübe artık bunun da ötesinde “kalıcı” bir üstünlüğün zaruri olduğunu gösteriyor.
Terörle mücadele sadece sahadaki mücadele değildir. Bütün sorumluluğun askere ve polise yüklenmesi an itibariyle kaçınılmaz olsa da sürecin tatminkar bir finalle tamamlanması açısından yeterli olmayacaktır.
***
Sonuçta, PKK da IŞİD de ölmeyi sorun etmeyen, iki taraflı insan kaybına tahammülü olan örgütlerin adıdır. Bununla birlikte bilhassa PKK’nın içeride ağır darbe aldığı gerçektir ve kesinlikle bu kadarını beklemedikleri anlaşılıyor. Yine de İran-Irak-Türkiye-Suriye dörtgeninde insan potansiyeline sahip olan bir örgütle mücadele edildiğini unutmayalım. Daha önce de çok gerilediler ama sosyo-politik imkanları onları bir şekilde ayakta tutuyor. Üstelik bu kez, Türkiye karşıtı havayı da arkasına alarak, Suriye’de PYD markası altında IŞİD’le mücadele etmenin avantajını kullanıyorlar.
Kalıcı mücadele öncelikle PKK’nın Suriye hattında elde ettiği ilişki ağını zayıflatmakla mümkündür. Böylelikle Türkiye’nin IŞİD’e ayıracağı zaman ve enerji de artacaktır.
Türkiye, terörle mücadelede saha üstünlüğüne ve toplumsal desteğe sahip olduğu için yaşanan problemin büyüklüğü hepimizin dikkatimizden kaçıyor. Nasıl olsa PKK bastırılıyor ve IŞİD’e de gereken cevap veriliyor. Gerçekten gerekli olduğu kadar değerli ve başarılı bir “güvenlik” mücadelesi veriliyor. Ancak, büyüme hedefi bizim gibi iddialı hiçbir demokrasi bu çapta bir sorunla bu kadar ve tek başına uğraşamaz.
***
Yükü paylaşmanın ve sorunu küçültmenin yolları aranmalıdır. Bu noktada, PKK’nın uluslararası sempatisini kıracak seri diplomatik hamlelere ihtiyaç vardır.
Hep tekrarladığımız, “düşman azaltıp dost kazanmak” hattına girmek gerekiyor. Terörle sadece kendi imkanlarıyla mücadele eden bir ülke olmak yerine, müttefiklerin yumuşak güç kapasitesini de sahaya sürmeliyiz.
Zaman geçtikçe bunun daha da zorlaştığı doğrudur ama geçen zaman
içerideki maliyeti de artırmaktadır; bunu da görelim.