İdlib krizinin ne derli sarsıcı sonuçlar yaratacağını anlamak için, kaybettiğimiz askerlerimize ve devamında 9 yıldır sabırla sürdürdüğümüz mülteci politikamızın yerle bir olmasına bakmak yeter.
Bu hızlı gelişmenin fonunda büyümekte olan Türkiye-Rusya ilişkilerinde kaybolan güven duygusu ve Ankara’nın özenle koruma çabasına rağmen azalmayan düşmanlık potansiyeli vardır. Şimdiden sonra Moskova’dan dostluk görmek mümkün değil, varolduğu zannedilen müttefik dayanışması ise hiç mümkün değil. Rusya, 10 Şubat’tan itibaren yapılan saldırılarla adım adım bu ilişkiyi bitirdi, 27 Şubat’ta da sonlandırdı. An itibariyle iki ülke ilişkileri benzerine az rastlanır bir eşitsizlik arzetmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Putin görüşmesi aleyhimize bozulan bu asimetrik tabloda ve Türkiye’nin Rusya yerine yeni ittifak kurmaya vakit bulamadığı bir zamanda gerçekleşecek. Erdoğan, sahada ne kadar gücümüz varsa onunla masaya oturacak. Böyle olduğu içindir ki İdlib’de rejim güçlerine karşı hamlelerin sayısı ve şiddeti artmaktadır. Türkiye’siz çözüm olamayacağı kanaatini güçlendiren bir yol izliyoruz ki bu uzun süredir sürdürülen ‘Oyun kuramasak da oyun bozmak politikası’nın devamıdır. Erdoğan, her türlü riski ve kaybı göze aldığını açıkça söyleyerek sahadaki tutumu desteklemekten geri durmuyor. Dolayısıyla, kulaklarımızın alıştığı ‘Sonuna kadar gitmek’ cümlesi mevcut durumda İdlib’deki tek çıkışımızı ifade ediyor. İdlib masasında istediğimizi alamazsak Suriye dosyası her ünitede kayıplara doğru yol alacaktır.
O masa da malum perşembe günü Moskova’da kuruluyor.
Putin’in bu noktadan sonra Türkiye’ye istediğini vermeyeceği aşikar ama mesele bununla bitmiyor. Geldiğimiz yerde Suriye karnesine bakınca ne demek istediğimiz anlaşılacaktır.
1-) Zaten fazlasıyla sıkıntılı olan Ankara-Esad ilişkileri İdlib krizinden sonra devasa bir güvenlik problemine dönüşmüştür. O kadar ki, zaten çözemediğimiz YPG/YPD meselesiyle aynı boyuta yükselmiştir. Yeni dönemde iki unsurun birlikte hareket etmesi veya Rusya tarafından ortak harekete yönlendirilmesi şaşırtıcı olmayacaktır.
2-) Esad ile sahada çatışma halinde olmak YPG ve PYD’ye daha fazla alan ve muhtemelen büyük aktörler nezdinde meşruiyet kazandıracaktır.
3-) Türkiye’deki Suriyeli göçmenlerin geri dönüş yolu artık kapanmıştır. Avrupa kapılarını açmak sorunu çözmeyecektir. Suriye içinde üç harekat bölgesinde yardım ettiğimiz ve iaşelerine destek verdiğimiz göçmen sayısının artmaya devam edeceğini de hesaba katalım.
4-) İdlib krizi bir süre sonra şöyle ya da böyle yatışacak olsa bile, her aşamada Rusya’nın Türkiye’yi sıkıntıya sokacak hamleleri veri haline gelmiştir. İrili ufaklı birçok konuda engel çıkaracaklardır. Ayrıca Türkiye’nin ABD ve Avrupa ile ilişki geliştirme girişimleri de Putin tarafından sabote edilecektir.
5-) Barış Pınarı harekatı sonrası sınırımıza ulaşan Esad rejimi Türkiye’ye sıkıntı vermek adına daha cesur ve şımarık davranacaktır.
Yukarıdaki tatsız listeye karşı Türkiye’nin Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı ve şimdi İdlib bölgelerinde askeri varlık bulundurması pazarlık gücünü artırıyor. Bunun üzerine müttefik ve uluslararası dayanışma gücü eklenebilirse kayıp hanesi fazlasıyla şişkin olan Suriye dosyasında hiç olmazsa hasar azaltılabilir.