İdlib’te askerlerimizin şehit edildiği saldırı sonrasında yaşananları acaba tam anlayabildik mi? Dış politikamızın yaşayan tek ünitesi Suriye olduğu için bu süreci iyice anlamakta fayda vardır.
Saldırıyla, Türkiye ile Esad rejimi arasında 2011’den gergin olsa da Rusya gözetiminde yatışmış ilişkiler hali vardı, bu bozuldu. Bozulmakla kalmadı, ileriye dönük bir çatışma potansiyeli ortaya çıktı. Olayın ardından Türkiye de askeri yolla cevap verdi, vermeye devam ediyor. Cevabın hacmi bizzat Suriye ordusunun İdlib’te planladığı ilerlemeyi engelleme boyutuna vardı.
Sorun şu ki, bütün bunlar Erdoğan ile Putin’in sivil ölümlerini önlemek maksadıyla 17 Eylül 2018’de imzaladıkları Soçi mutabakatının gölgesinde oluyor. Sadece son haftada yaşananlar değil mutabakatın akdedildiği günden itibaren hem Rusya, hem de Suriye azalmayan bir tempoyla sivilleri katlettiler. Yani, mutabakattan murad ettiğimiz bir numaralı netice olan sivil ölümlerini önlemek hiçbir zaman mümkün olmadı. Benzetecek olursak Rusya ortada bir mutabakat yokken Halep’te ne yaptıysa aynısını mutabakat zemininde İdlib’te de yapıyor. Biz ayrıca, sivillerin Türkiye sınırına yığılmasını önlemek istiyorduk. Bu bahiste de durum ortada. Şu an tam sayı bilinmiyor ama 400 binin üzerinde İdlibli’nin sınıra dayandığı ilan edildi. Bizzat Cumhurbaşkanı’nın ifadesine göre, sayı 1 milyon olursa da şaşırmayacağız.
Peki, Türkiye ve Esad rejimi sahada karşı karşıya gelirken Rusya’da bir sıkıntı var mı? Böyle bir görüntü yok. Askerlerimizin şehit olması Moskova’yı pek etkilemedi. Hal ve tavırlarıyla, Astana ve Soçi mutabakatlarından uzaklaşan Ankara’nın başına her türlü işin gelebileceğini göstermiş oldular. Cumhurbaşkanı Erdoğan İdlib saldırısından iki gün önce “Astana süreci diye bir şey kalmadı. Kendi göbeğimizi kendimizi keseceğiz” demişti. Çünkü, Astana’nın sadece Suriye rejimine yaradığını görmüştü. Ne var ki, hemen ertesi gün hem kendisi hem de hükümet sözcüleri “Süreç devam ediyor. Biz de içindeyiz” mealinde açıklamalar yaptı ama Ruslar tutum değişikliğine gitmedi. Ayrıca, açık açık “Rusya’yla çatışamayız” dedik. İlaveten, İdlib saldırısının Ruslar’ın bilgisi dahilinde yapıldığı tezimizi de değiştirip, işi tamamen Esad’a yıktık. (Unutmadan ekleyelim… Rusya’nın YPG’yi 32 kilometre derinliğe tahliye etme sözü verme karşılığında Barış Pınarı Harekatı’nı bitirdiğimiz ikinci bir Soçi mutabakatı var ki o neredeyse unutuldu.)
Bunca gelişmeye rağmen Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, aylardır ne diyorsa dün yine söyledi.
Şunları söyledi: “Türkiye ile İdlib’deki düzeni net bir şekilde belirleyen anlaşmalarımız var. Türk meslektaşlarımız bu bölgede işbirliği yaptıkları muhaliflerle, El Nusra (Fetih el Şam) ve Heyet Tahrir el Şamlı teröristleri birbirinden ayırma sözü verdi. Ancak ne yazık ki hâlâ bu teröristler İdlib’deki bölgede hüküm sürüyor. Bu nedenle bu sorumluluk yerine getirilmeli.”
Özetin özeti… Arada bağlantı var mı bilinmez ama biz “Astana bitti” dedik, İdlib’te saldırı oldu. Biz “Tamam tamam bitmedi, varız” dedik, Rusya-Esad bildiğini okumaya; yani sivil veya “terörist” ayırmadan vurmaya devam ediyor. Üstelik, mutabakatın koruması altında olan üç gözlem üssümüz de rejim tarafından kuşatılmış durumda.
Suriye dosyası bundan daha ne kadar tatsız olabilir? Yoksa, “Madem Astana sürecine bağlısınız. O zaman Suriye’nin toprak bütünlüğü için çıkın buralardan” baskısı da mı sırada? Esad böyle alesta vaziyetteyken, YPG/PYD sınırda gezinirken!