Siyasi hesap ve planlar için güç kullanımı; yani siyaset mühendisliği her şeyden önce demokratik ortamın zehirlenmesi demektir. Bizim gibi problemleri büyük ülkelerde hiç de hayırlı bir durum değildir. “Milli irade”nin baskı altına alınması, sınırlanması ve gölgelenmesini amaçlar. Bu yollara tevessül en başta millet iradesine itimat zayıflığını ve sandık tercihinden endişeyi gösterir. O ana kadar size seçim kazandıran kuralları değiştirmeye kakmak o kuralların artık sizi taşımayacağı kanaatinin lansımasıdır.
Mesela; Ekrem İmamoğlu örneğinde olduğu gibi, güçlü bir rakibi siyasi yasakla oyun dışı bırakmaya çalışmak gibi.
Ya da seçim ittifakı yasasını en ince detaylarına kadar yeniden yazmak gibi.
Yahut seçim sandık kurullarının başta hakim üyeleri olmak üzere teşekkül yöntemini değiştirmek gibi.
Sadece bunlar değil… Kanunla, mahkemeyle yapılmayan, taktik hamleler de vardır. Bir yandan kapatma davasıyla tehdit edilen HDP’nin bir yandan anayasa değişikliği gibi en önemli konuda muhatap alınması gibi. Veya bir gün gayrı milli, bir başka gün milli ilan edip İyi Parti’ye ittifak çağrısı yapmak gibi.
Saymakla bitmez ve galiba seçime kadar böyle çok vak’a sayacağız. Çünkü, ortada aşılması artık çok zor olan 50+1 barajı var ve sadece birkaç mühendislik, birkaç taktik hamle barajın üstüne çıkmaya yetmemektedir. Yetecek olsa bu yollara tevessül edilmezdi. Nitekim evvelden edilmiyordu.
Asıl mesele, bu tür hamlelerin ve maksadı belli taktiklerin işe yarayıp yaramadığıdır. Bazen yarar. Ama son İstanbul seçimlerinin tekrarında görüldüğü gibi bazen de tam tersine; hem de öyle böyle değil tersine netice verir. Şimdi ise İmamoğlu yasağından ittifak yasasına, oradan da seçim kurullarının teşekkülüne kadar bir dizi mühendislik paketi masadadır. Hepsi de sandıkta test edilmeyi bekliyor. İşe yarayıp yaramadıkları Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçiminde görülecek. Seçmenin tercihini iktidarın istediği istikamette şekillendirip şekillendirmeyeceğini o gün geldiğinde göreceğiz. Ama şurası açıktır. Seçmen tercihini sınırlandırmak ve yönlendirmek için yapılan hamlelerin sayısı arttıkça geride bir tortu kalır. Toplumun zihninde, işlerin iktidar adına yolunda gitmediği ve ortada bir problem olduğu kanaati oluşur. Oyunun kuralları değiştikçe iktidarın karizması kendi tabanı nazarında bile zayıflar. Çünkü yukarıda planlanan her hamleyi tabandaki sıradan insanlar da anlamak, kavramak ve müdafaa etmek zorunda kalırlar. Böyle işlerin sayısı arttıkça tabandaki insanların mesaisi de zorlaşır.
Bugün siyasi tablo yukarıdan aşağıya böyledir. Merkezde, başta siyasi yasak olmak üzere bir dizi hamle yapılırken sokakta bu savunulamaz kararların kafa karışıklığı yaşanmaktadır. Mesela, İmamoğlu’na yasak kararı iktidar tabanı için bile o kadar o kadar inanılmaz ki insanlar bunun olsa olsa bir muhalefet oyunu olabileceği üzerine senaryolar yazıyorlar. Sürecin en başından beri iktidarın olay mahallinde bıraktığı parmak izlerini görmezden gelmek pahasına…
Bütün bunlar sonuçta bir şeye işaret ediyor. Siyaset mühendisliğinin etkisini tayin edecek olan asıl faktör muhalefetin bu tür hamlelere karşı bağışıklığıdır. Toplumdaki kanaati oluşturma, değiştirme ve yoluna koyabilme kabiliyetidir. Gerçekte ne olduğunu anlatabilmek gerekir ama bunun yolu sadece hitabet ya da anlatım gücü değildir. Her hamleye tutarlı bir siyasi tavırla cevap verebilmek gerekir. En etkili iletişim yöntemi budur ve iktidardan eksilen karizmayı kazanabilmek ciddi bir göstergedir. Rayından çıkan şeyi rayına oturtabilme gücünü sergilemek ve sahaya yansıtmak, muhalefetin alternatif olmak kapasitesini gösterir. Şu anda tedavülde olan mühendislik paketleri ve muhtemel girişimlerin sonuç alıp alamayacağını da bu kapasite belirleyecektir.