Dozu ve derecesi her gün artan siyasal gerilim, en azından seçime kadar, sadece muhalefetin değil ve sadece iktidar gibi düşünmeyenlerin değil bizatihi iktidarın ve iktidar seçkinlerinin de ağır yükü olacaktır. Çünkü, bugün yaşamakta olduğumuz gerilim, bile isteye, bir maksadı gözeterek üretiliyor. Böyle durumlarda gerilimin hedefi kadar, gerilimi üreten de mutsuz, keyifsiz ve gergin olur. Türkiye’de iktidar seçmeninin yarıdan fazlasının mutsuz olması, diğer yarısının ise çok muhtemeldir ki namus belasına “Her şey yolunda gidiyor” diyebilmesi bundandır.
Ağzını her açanın darbeci olabildiği, dünün mavi vatan kahramanlarının bugün polis/adliye koridorlarında vatanseverliklerini ispata mecbur kaldıkları ülkede gergin olmamak mümkün müdür? Kim gergin olmaz ki? Onları gözaltına alan ve hadlerini bildirdiğini düşünen irade mi? Değil… En başta ve en çok onların gergin olduğu aşikar zira, iktidarı korumak için böylesine hayal gücü isteyen bir malzemeye müracaat zorunda kalmak en başta bunu akıl edeni tedirgin eder.
Etmeli de… Gerçeklerden kopuş epeyidir başlamıştı ve artık yeni bir aşamadayız. Başta ekonomi ve dış politika olmak üzere kötü yönetilen ve kötü yönetimin olağanlaştığı ülkede iktidarın tedirgin olması normaldir. Normal ancak bunu gidermek için seçtiği yollar daha anormal olmamak kaydıyla… Sorunumuz budur. Başarısız icraatları örtbas etmek en az icraatlar kadar makulü dışlayan yollarla yapılıyor. Hamaset yetmez olunca, hamaseti köpürtecek sıradışı fikirlerle siyaset baskılanıyor.
Bu denklem makule dönmenin ve makul olmanın artık unutulduğunu anlatıyor. Kötü giden işleri, daha kötü yollarla konuşturmamaya çalışmak gibi kötü bir denklem ülkeyi ve iktidarın zihnini kuşatıyor.
Merkez Bankası’nın 128 milyar dolar rezervi sadece dönemin bakanının karne notu hatırına, döviz düşük seviyede görünsün diye buharlaşmışsa buna cevap vermek şarttır. Bütün sorumluların ortaya çıkarılması kaçınılmazdır. Bir ülkeye bundan daha büyük bir kötülük olamayacağı için, buharlaşan o parayı yerine koymak için ödenecek faiz ülkenin geleceğini ipotek edeceği için, kapalı kapılar artında olup bitenler zaten sonsuza kadar gizlenemeyeceği için hesap vermek şarttır. Çözüm, sorular soran, cevaplar arayan pankartları indirip pankartı asana Cumhurbaşkanı’na hakaret davası açmak değildir. Aksine, Cumhurbaşkanı’na da ülkeye de hakaret cevapsız, açıklamasız geçen günlerdir.
Yanlışların göz göre göre yapıldığı evredeyiz ve gerçeklerden kopuş tahminlerin ötesindedir. İnsan hakları eylem planı açıklayıp ardından vatandaşını GBT’ye bağlayan bir ülke burası. Veya onurlu dış politika nutukları atılırken, Çin’in Uygur zulmüne, hatta Rus’un Kırım/Ukrayna işgaline ses çıkarılamayan ülke… Burası, yanılıp Cumhurbaşkanı hakkında iki laf eden gençlerin yurtlara alınmadığı, muhtemelen ileride aynı nedenle devlette de iş bulamayacakları ülkedir.
Bu ülke, her gün demokrasiyi biraz daha azaltmak için akıl almaz gerekçeler bulurken tarihinin en derin ve en gizemli ekonomik krizini yaşamaktadır. Gizemli çünkü, böylesine büyük imkanları olan bir ülkenin nasıl bu hale düşürülebildiği büyük bir sırdır. Sır saklandıkça gerilim artıyor, sorular cevapsız kaldıkça da sır büyüyor. Belli ki verilecek cevap yok ve belli ki cevap verildikçe yeni sorular çıkacak….
İktidar için, seçim adına da geçim adına da tek çözüm hâlâ, makule dönmektir. Ne var ki bu makul öneri de diğer makuller gibi işe yaramaz hale geldi, geliyor…