Bir demokraside hayat kalitesi hukukla, özgürlüklerle ve en şaşırtıcı fikirlerin dahi asgari seviyede de olsa saygı görmesiyle mümkündür. Kaliteli bir hayattan anlaşılan böyle bir düzenin yazılı olan ve olmayan hukukla garanti edilmesidir. Fikirler serbestçe ifade edilecek, ifade zenginleştikçe pırıltı çoğalacak ve toplam kalite artacak. En kıymetli olan ise kalite yarışının bir noktadan sonra seviyesizliği ve kalitesizliği hayattan kovmasıdır. Bir toplumun ulaşabileceği en rahatlatıcı seviye, kalitesiz olanın saklanacak yer bulamamasıdır.
Bu idealin çok uzağındayız ne yazık ki…
Kalitesizlik kaliteyi, seviyesizlik seviyeyi kovuyor. Kendi kendini üreten ve üredikçe de alan genişleten kalitesizlik atmosferi zehirliyor, hayat kalitesini düşüyor. Öngörülemez hukuk kriterleri, belirsiz bir siyasal manzara ve tabiatı gereği güvensiz piyasa iklimi dört mevsimi kuşatmış bulunuyor.
Hal böyle olunca “birlikte yaşamak”, “aynı gemide olmak” veya “asgari müşterekte buluşmak” gibi kalıplar bile teker teker kalitesizlik malzemesine dönüşüyor. Birlikte yaşamaktan en çok imtina eden birlikte yaşamaktan, asgari müşterekten en ziyade hazzetmeyen asgari müşterekten söz ediyor.
***
Kadim insanlık tecrübeleriyle bu topraklarda ayakta kalmaya muvaffak olan prensipler, 2016 Türkiyesi’nde eriyip gidiyor. Kah medya eliyle, kah siyaset marifetiyle, kah akademi kisvesiyle... Seviyesizliğe mecra dayanmıyor.
O kadar ki, bizatihi seviyesizlikle ayakta kalanlar bile seviyesizlikten şikayet ederek geride kalan son kırıntıları da tüketme cüretini sergileyebiliyor. En endişe verici nokta da burası; yani, seviyesizliğin seviyeyi tayine cüret etmesidir.
Biraz duralım, gerçeklerle yüzleşelim.
Evet, Türkiye hem büyüme hem de değişim sancısını aynı anda yaşıyor. Üstelik de coğrafyasının fırsat değil, risk olduğu zamanlardan geçiyor. Bu kadar çok vektörün kesiştiği bir ülkede her şeyin yolunda gitmesini ve kalitenin yükselmesini beklemek kolay değildir. Yükselmesini beklemek kolay değil ama düşüşe tahammül göstermek de mümkün değil. Ne olursa olsun hiçbir şey kalite kaybının da bahanesi değildir. Seviyesizliğin hiç değildir…
Zira, yaşamakta olduğumuz hiçbir şey yoktur ki daha önce tecrübe etmemiş olalım.
***
Kürt meselesi de terör de yeni tecrübe edilmiyor. Anayasa bahsi ilk defa açılmıyor. Devlet düzeni ilk defa vesayet belasına düçar olmuyor. Hukuk ünitesindeki sahiplik kavgası da yeni bir hikaye anlatmıyor.
Kaldı ki hiçbir meselenin halli için çare, seviye ve kalite kaybı değildir. Aksine, her birinin çözümü için daha yüksek kaliteye ve seviyeye acil ihtiyaç vardır.
Türkiye’nin seviyesizlikten daha büyük meselesi yoktur. Bu meselenin de tek bir sorumlusu yoktur. Siyasetten iş dünyasına, akademiden medyaya, spordan sanata kadar her sektör bileşik kaplar gibi aynı düşüklükte birbirini hizalamaktadır.
Seviyesizlikle mücadele, kalitesizlikle savaş Türkiye’nin beka meselesidir.
Bu halden çıkmak zaruridir. Her kurum ve her birey kendi itibarına sahip çıkmak zorundadır. Evvela özeleştiri yapmakla, gerçeği kabullenmekle başlanmalıdır.