Filistin yönetimi, 1967’den beri İsrail işgali altında bulunan Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze’nin içinde bulunduğu topraklarda bağımsız bir devlet kurmayı istiyor. Bunun için de iki taraf 20 yılı aşkın süredir müzakere halinde ve bilindiği gibi bu turlardan sonuç çıkmadı. Son müzakereler de 2014’de İsrail yönetiminin Batı Şeria’da kurduğu yeni yerleşim birimlerinin inşaatının başlamasıyla çıkmaza girmişti. Bugün büyük bir sorun haline gelen yerleşimciler sorununun başlangıcı da Altı Gün Savaşları’na dayanıyor. 1972’de Batı Şeria’da bin 200 ve Doğu Kudüs’te ise 8 bin 600 Yahudi yerleşimci bulunuyordu. İsrail başlangıçta işgal ettiği toprakları müzakere sonucunda iade edebileceğini söylemekteydi. 1982 müzakereleri döneminde 18 yerleşim birimini boşalttı da… Hatta, 2005’te uyguladığı tek taraflı geri çekilme planıyla Gazze Şeridi’nde bulunan yerleşim bölgelerini boşalttı.
***
Bu göstermelik adımlar geriye döndürüldü. 2011’e gelindiğinde Knesset, Filistin’in UNESCO’ya üye olmasına tepki göstererek 2011 kasım ayında Doğu Kudüs’te yerleşim birimlerinin inşaatının hızlandırılması kararı aldı. Doğu Kudüs’te 550, Batı Şeria’da ise 300 yeni konut inşaatı için faaliyete başladı. İsrail yönetimi ayrıca, Nisan 2012’de üç yerleşim bölgesi Bruchin, Rechalim ve Sansana’ya yasal statü verdi.
Süreç hızlanarak gelişti... Bu gelişmenin ardından İsrail Başbakanı Netanyahu, Batı Şeria’ya 850 Yahudi yerleşimci daha gönderdi. Ardından 2013 Ekim ayında İsrail, Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te bin 500 yeni yerleşim yeri inşa edeceğini ilan etti. Yetmedi, Haziran 2014’te İsrail’de Hamas ve El Fetih’in birlik hükümeti kurma kararına tepki olarak Kudüs ve Batı Şeria’da bin 500 yeni yerleşim birimi daha ilan ettiler. Bu kararın açıklandığı gün Netanyahu, elinin ne kadar ağır olduğunu göstermek için, ilaveten bin 800 yerleşim yeri daha ilan etti.
Netanyahu, 2017 başında Batı Şeria’da 2 bin 500 yeni yerleşim yerinin inşasının ilanını şu sözlerle duyuruyordu: “Daha önce hiçbir hükümet benim kadar yerleşim yeri kurmadı. Bizim neslimiz, eski nesillerin sadece hayalini kurabildiklerini gerçekleştirmeyi başardı. Vatanımıza geri döndük; onu tekrar sütün ve balın aktığı topraklar haline getirdik.”
Netice? Bugün işgal altındaki Filistin topraklarında 550 bine yakın Yahudi yerleşimci yaşıyor. Ülke içinde yeni ve küçük bir ülke yani… Bu insanlar ülkelerindeki bütün haklara sahip ve İsrail yönetimi onlara elektrik, su başta olmak üzere bütün hizmetleri eksiksiz taşıyor. Ustalıkla belirlenmiş yerleşim bölgeleri yollarla birbirine bağlanıyor ve tahmin edileceği gibi aralarda kalan yerlerin de bu sahalara katılması kaçınılmazdır.
Bilindiği gibi, BM, ABD ve AB ülkeleri ile Uluslararası Adalet Divanı dahil ilgili kurumlar; yani bütün dünya, İsrail’in bu kararlarına karşı çıkıyor. Bizimki dahil bazı dışişleri bakanlıklarının gazetelere birkaç sütun haber olabilen İsrail’e tepki açıklamalarının tek konusu Tel Aviv yönetiminin yerleşim yerleri kararlarıdır. Ama bu itirazlar bir sonuç ya da fayda sağlamıyor.
***
Tablo açık… Dünyada işi en çok rast giden ülkenin İsrail olduğunu söylemeye gerek var mı?
Oldu bittiye getirerek, bilhassa İslam dünyasının derin uykusu ve uluslararası toplumun çaresizliğini değerlendirerek statü kazanmak, İsrail için başarılı sonuçlar veren bir devlet politikasıdır.
Şimdi, malum bir önemli adım daha gündemde. Bu kez ABD’nin İsrail sempatisi pek yüksek başkanı Trump’ın, büyükelçiliği Tel Aviv’den Kudüs’e taşıma kararı güçlü bir ihtimal haline gelmiş bulunuyor. Trump, seleflerinin yapmadığını yapar ve Filistinliler üzerinde on yıllardır Demokles Kılıcı gibi sallanan bu kararı alırsa ABD, Kudüs’ü de İsrail’in başkenti olarak tanımış olacak. Böylelikle Filistin sorununun en tatsız safhasına gelinmiş olunacak.
Peki, sessizlik ve uyku hali devam eden dünyada bu karara mani bir hal var mı?