Ekonomik tablonun giderek tatsız ve umutsuz hale gelmesi sadece bugünün maliyetini; yani hayat pahalılığını ve geçim zorluğunu artırmıyor. Aynı zamanda gelecekten de eksiltiyor ve bir süre sonra geriye dönüp baktığımızda Türkiye’nin bugünlere dair fırsat maliyetinin faturasını göreceğiz. Daha şimdiden kur korumalı mevduatın Hazine’ye yükünü ölçebiliyoruz ama problemimiz keşke bununla sınırlı olsa.
Geçen aralık ortasına kadar Türk Lirası’nın değersizleşmesiyle mutlu olup ihracatla köşeyi döneceğimize inanan bir ülkeydik. Rekabetçi kur diye bir şey vardı ve dünyanın dövizle en pahalı borçlanan ülkelerinden birisi olarak rekabet edebileceğimize inanıyorduk. İhracattan başka rakama bakmıyorduk ama dolar/euro işin tadını kaçırınca ve Türk Lirası pul olmaya başlayınca birden durduk ve kurun tepesine yumruğu indirdik. Neyle indirdik? Yine kurla… Milli para mevduatların bile kura endekslendiği dünyada tek ülke olduk. 1980 öncesinin DÇM’lerinden sonra kendimize ait dolarizasyon rekorunu kırmayı başardık. Dolar çok düşmedi ama 18’den dönüp 15’in altına indi. İhracat artmaya devam etti ama bu sefer ithalat da patladı. Senenin ilk iki ayında 18.15 milyar dolar dış ticaret açığı verdik, ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 67’ye karar geriledi.
Genel tablo ise şöyle… Dış borç alırken ödediğimiz sabit maliyet; yani CDS’lerimiz 700’leri gösteriyor. İçeride -gerçek- faiz ise kur korumalı modelden sonra hesaplanamıyor; belki 75, belki 90’larda. Enflasyonu pazartesi göreceğiz, muhtemelen 60 bandında olacak. Merkez Bankası rezervleri eksi 45 milyar dolarda… İşsizlik TÜİK’e göre yüzde 12’lerde, asgari ücretin tesiri de iki ayda buharlaşıp uçtu.
Bu manzara karşısında İbrahim Kahveci geçen gün ölçüp biçti ve “Bu tabloya göre hükümet için en uygun seçim zamanı yaz sonu” dedi. Yani, hükümet işlerin daha iyi olacağı bir zaman bekliyorsa, bunun boşuna olduğunu düşünüyor. Kahveci’ye göre, gelecek yıl bu yıldan daha zor olacak ve tablo da hükümet aleyhine gelişecek. Baştan beri beklentiler 2022 yazında seçim üzerine kurulmuştu ama ekonominin bu kadar kötü olacağını muhalefet bile tahmin edemediği için ve böyle bir ekonomik tabloyla iktidarın seçime gitmesi siyasi intihar anlamına geleceği için tahminler şaştı… Tabloyu hükümet de görüyor ama Kahveci kadar kötümser olmadıkları için, bir yandan seçim kanununu değiştirip öte yandan gelecek sene bu kadarına gerek duyulmayacak kadar zammı 2022’ye sığdırıp umutla beklemeyi tercih ediyorlar. Seçim yılında hayat pahalı olsa da enflasyon düşük olur en azından!
Oysa ister iktidar ister muhalefet kanadından olsun seçmenin ekonomiye dair görüşleri sır değil. En basit anketten en karmaşığına kadar hepsinde parti farkı olmadan seçmenin ekonomiden şikayetçi olduğu ve gelecekten umudu kestiğini okuyabiliyoruz. Çoğunluk, başkanlık sisteminden de umut kesilmiş durumda, bu sistemi problemlerin kaynağı olarak görülüyor. Yani, iktidarın yükseliş döneminin ürünü olan yeni sistem, kısa sürede eskidi ve şimdi aynı iktidarın başarısız bir tercihi olarak tanımlanıyor. Hangi parti ne kadar oy alır, hangi lider ne kadar desteğe sahip anketleri kadar, yüzde 52 ile gelen başkanlık sisteminin bugün 35’lere kadar düşmesi de önemlidir. Elbette en çok Cumhur ittifakı açısından… Sistemin fiilen uygulanmaya başladığı 2018’in Ocak ayında dolar 3.77’ydi, seçimin hemen ardından 4.81 oldu. Bir ara 18’i gördü, bugün ise 15’e doğru hareket halinde. Doların taşıdığı, büyüttüğü ve o yüzden kontrol edilemeyen enflasyon ise rekor üzerine rekor kırıyor. O günden bugüne kadar dövizi dizginlemek için bilinen 128 milyar dolar gitti ve kim bilir halen kaç milyar dolar heba ediliyor. Başkanlık, sadece hayatı pahalılaştıran değil kendisi de çok pahalı bir sistem…
Seçim ne zaman olur hâlâ muamma ama yanlış politikalarla geçen her günün ürettiği maliyeti telafi etmek zor olacak, burası kesin.