Seçmen dün mesaj vermedi, ötesine geçti. Haritayı değiştirdi… Akla hayale gelmeyecek şehirleri, büyükşehirleri; Bursa, Adıyaman, Amasya, Kastamonu ve İstanbul’un ilçelerini CHP’ye teslim ederek siyaseti sıfırdan dizayn etti. Dün kurulan sandık 14/28 Mayıs’tan çıkan güç dengesine nihayet verdi.
31 Mart herhangi bir yerel seçim değildi… 28 Mayıs akşamı Cumhurbaşkanlığı seçiminden zaferle çıkan Erdoğan daha o gecenin gururunu yaşamadan İstanbul’u geri almayı hedef olarak ilan etmişti. Böylelikle, İmamoğlu’nu o koltuktan indirmeden gerçek bir iktidar lezzeti tadamayacağını göstermişti. O günden beri de her fırsatta, her yerde, bazen Erzurum’da bazen Tokat’ta, bazen Diyarbakır bazen Ankara’da dilinden düşmeyen şarkı İstanbul oldu. 2019’de seçim iptali gibi tarihe yazılacak bir ayıbı göze alacak kadar arzuladığı şehri bu kez almak istiyordu.
O yüzden 31 Mart sıradan bir yerel seçim değildi. Erdoğan için hiç değildi. Siyasi hayatında belki bu kadar çok ve bu kadar uzun süre üzerinde çalıştığı kampanya olmamıştı. Beş yıldır uğraştı, elinden geleni yaptı. Belediye Başkanı’na siyasi yasak getirmeyi bile tasarladı; dosyası hala hazırda duruyor.
Kredisini engelledi, ulaşıma karıştırmasına mani oldu, binalarını geri aldı, yetkilerini kısıtladı, toplantılara bile çağırmadı….
Hep, kendisinin sevmediği istemediği bir adamı milletin de istemeyeceğini sevmeyeceğine inandığı için İmamoğlu’na asla yüz vermedi. Ki, millet de ona yüz vermesin.
Öyle olmadı…. İktidar baskısı yetmezmiş gibi bir de seçime doğru en müttefiki olan partiler de karşısına geçmesine rağmen böyle olmadı. “Ama montaj ama şu ama bu” kampanyalarının biri diğerini izlemesine rağmen öyle olmadı. İmamoğlu; Yavaş ve daha birçok isim kazandı ve bu zafer siyasetin 24/28 Mayıs’ta kurulduğu zannedilen dengelerini alt üst etti.
En büyük hatayı, kendisine en çok güvenen Erdoğan yaptı. O’nun aşırı İstanbul hevesi herkesin dikkatini bu seçime çevirdi. Bu da Ak Parti’nin yenilgisini önlenemez hale getirdi.
Üzerine yanış aday olunca… Bir de sanki artık bir karşılığı varmış gibi inşaattan betona, çimentodan demire kadar bitmeyen şantiye kampanyası… Yeni rant yağması geliyor dedirten paragöz vaatler.
Üstüne beş yıldır bir tülü yola girmeyen kötü ekonomi yönetimi ve onun doğal sonucu bizim büyük yoksulluğumuz…
Ve elbette bir yandan Gazze edebiyatı yaparken İsrail’le ticarette kural, sınır ve ahlak tanımamak.
Kötü ekonomi, kötü dış politika, liyakatsiz ve ehliyetsiz kadroların tahammül edilemez yükü üst üste binince rüzgar öylesine sert esti ki bütün ülke kesin ve kararlı bir tutumla iktidara kırmızıya dönen sarı kartı gösterdi.
İktidar 14/28 Mayıs rehaveti yaşarken ve muhalif seçmenin bırakın İstanbul’u almak sandığa dahi gidecek mecali kalmadığına inanırken İmamoğlu hamlelerini ustalıkla sıraladı. Önce, CHP’de herkesin istediği yönetim değişikliğini yönetti ardından da seçmene her şeyin yeniden başlayabileceğine dair umudu yansıttı. O umut bütün ülkede değişim ateşini tutuşturdu.
Bu seçimin ve Ak Parti’nin ağır yenilgisinin siyasette sarsıcı sonuçları olacaktır.
Seçimin mutlak galibi CHP Özgür Özel ile İstanbul ve Ankara’da tarihi farka imza atan başkanlar Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’tır. 31 Mart’tan başarıyla çıkan Yeniden Refah ve Fatih Erbakan da siyasette kalıcı bir yeri garanti ettiğini göstermiştir.
Ak Parti, Erdoğan ile birlikte Cumhur İttifakı seçimin mutlak kaybedenidir. Yenilgi, 14/28 Mayıs zaferini unutturacak kadar ağırdır; telafisi de zor olacaktır.