Türkiye’nin ciddiye alınması gereken ve üzerinde daha fazla konuşulmak zarureti olan bir s-400 problemi bulunuyor. Mesele bu aşamaya gelmeden; yani kriz boyutuna ulaşmadan yapılması gereken tartışmalar vardı ama o safha geride kaldı. Şimdiden sonra da söylenecek çok şey vardır, olmalı da…
Esasen bugün, konu bir krizle anılmak yerine, ismine uygun olarak Türkiye’nin savunma atağı ya da güvenlik hamlesi olmalıydı. Neticede silahlı kuvvetler bünyesine yeni teknoloji ürünü bir hava savunma sistemi sistemi alınmakta ve bu da tabiatıyla ülkenin karşı karşıya bulunduğu güvenlik riski nedeniyle hamle olarak değerlendirilmeyi hak etmektedir.
Böyle olamadı çünkü füze sistemini satan Rusya, alan da bir NATO üyesi olunca, bu alışveriş odağında Türkiye’nin bulunduğu birçok aktörle krize dönüştü. ABD şiddetle karşı çıkıyor ve bununla yetinmeyerek elinde yaptırımlara kadar varan tedbiri sahaya sürmeye hazırlanıyor. Nitekim, ortağı olduğumuz ABD merkezli F-35 uçak projesinden dışlanma sürecimiz başladı. Ki, bu resmi yaptırımların dışında bizzat ABD Savunma Bakanlığı’nın kendi reaksiyon seçeneklerinden birisi. Ardından, sık sık tekrar edildiği gibi ABD Kongresi’nin klasik yaptırım seçeneklerinin uygulanma ihtimali oldukça yüksektir.
Öte yandan, Türkiye başta Cumhurbaşkanı ve Savunma Bakanı olmak üzere bütün yetkilileri s-400 alımından vazgeçilmeyeceğini ve sürecin planlandığı gibi devam ettiğini söylüyor. Neredeyse günde iki defa… Rusya ise ABD’ye atmak üzere olduğu golün keyfiyle teslimatla ilgili bütün detayları anında paylaşıyor. Son açıklama teslimatın iki ay içinde başlayacağı yönünde…
Burada duralım…
Türkiye, kendi iradesi ve politikası gereğince Rusya’dan füze alabilir. Gerekçelerinin güçlü olup olmaması da önemli değildir. İster ve alır… NATO üyesi olarak başta ABD ve diğer müttefiklerinin öfkesini çekme pahasına da bunu yapabilir. Hatta bu alışverişten faydası olmasa bile s-400’leri bir hangarda çürütmeyi düşünerek bile bunu yapabilir. Bu istikamette yaptırımları ve dolayısıyla ekonominin daha derin krize girmesini de göze alabilir. Kendi siyasi iradesi gereği yüksek risk ve minimum faydayı kabullenir ve belki ileride faydasını göreceğini umarak böyle bir karar verir.
Her dış politika hamlesi aynı gün netice alacak değildir. Bazen yıllarca beklersiniz. Varsayalım ki s-400 meselesi böyle bir kararın neticesidir. Siyasi olarak elbette tartışılır ama bu yol mümkündür ve kendi içinde tutarlıdır. Kendi kararımız, kendi meselemiz… Askeri ve ekonomik fizibilitesi zayıf görünse de bu bir tercihtir.
Ne var ki, bugün gidilmekte olan başka bir istikamettir ve aldığımız riskle kıyaslandığında kendimizi pek iyi hissetmeyeceğimiz bir noktayı işaret etmektedir. Planlandığı gibi s-400’leri alsak da plan bozulup alamasak da her durumda Rusya’nın bizim üzerimizden ABD ve NATO’ya gol atması garantidir. Ala her durumda hatta hiçbir dudumda bizim için böyle bir garanti yoktur. Biz faturayı öderken Rusya, karşı blokun surlarını bizimle dövmüş olacak. O noktada biz ne yapmış olacağız? Adımız kazananlar listesinde bulunacak mı? Hayır…
Bu süreçte bizim üzerimizden her durumda karlı çıkacak Rusya olacaksa oyun planımızı gözden geçirmemiz gerekir. Daha açık söyleyelim. Ağır bir risk yüklenirken ve ekonomik bedel ödeme ihtimali kapıdayken, hiç olmazsa ortadaki oyun bizim oyunumuz olsun deme hakkımızı ıskalamayalım.