İster reform olsun ister rutin, ifade özgürlüğü standarttır. Sokaktaki insanın da gazetecinin de akademisyenin de fikrini söyleme hakkı için paket açıklamak gerekmez. Zira, böyle bir şeyin olmazlığı düşünülemez. Bir ülke şu kadar seneden sonra, bu çağda ifade hürriyetini yeni keşfediyor olamaz. “Koşun reform geliyor”, denildiği zaman artık herkesin düşüncesini başına bir iş gelmeden ve işini gücünü kaybetmeden fıkrana ifade edebileceği akla getirmek aslında reform falan gelmediğine delalettir. Çünkü, fikir açıklama özgürlüğünün pazarlığı olmaz, zaten vardır ve mesele üzerine ne konulacağıdır.
Ne yazık ki Türkiye bu basit standardın da altında geziniyor. Türkiye’nin bugün heyecanla reform diye beklediği şey, konuşunca başa iş gelmemesini ummakla başlıyor. Nereden mi biliyoruz? Yüzlerce, binlerce örnekten ve en sonunda Bülent Arınç gibi sistemin merkezinde, Cumhurbaşkanı’nın en yakınında olan bir ismin başına gelenlerden. Beklenen o müthiş reform açıklanmadan söylediğine, söyleyeceğine pişman edilmesinden. Arınç, ülkenin yarıdan fazlasının katıldığı bir görüşü dile getirdiği için “fitneci, hain vs, vs” diye yaftalandıktan sonra bulunduğu makamdan istifaya zorlandı. O da çekip gitti.
Bülent Arınç’ın, son derece dikkatli, nazikçe dile getirdiği birkaç cümleden dolayı alaşağı edildiği ülkede merakla beklenen reform ne olabilir ki? İşi zaten fikir üretmek ve istişare yapmak olan bir ismin fikir yüzünden olmadık hallere duçar olması hiç de umut verici değildir. Bırakın reformu, değişimi şunu bunu, Arınç gibi bir ismi sistemde muhafaza edemeyen, koruyamayan, sahiplenemeyen siyasetin de hali hal, gidişi gidiş değildir.
Bu vesileyle bir kez daha hatırlayalım…
Herkes, memlekete meseleleri için aynı cümlelerle konuşmak zorunda değildir.
Herkes, tek bir doğruya inanmaya mahkum değildir.
Herkes, iktidar konforuna sığınıp, ne söylenilmesi isteniyorsa sadece onu söylemeye mecbur değildir.
Aksine, siyasetçinin görevi farklı fikirlere alan açmak ve cesaret vermektir. Düşünce zenginliği için öne çıkıp, her konuyu tartıştırmaktır. Çünkü, siyasetçinin sesi kısılırsa ülkenin sesi kısılır.
İki haftadır yaşadıklarımız unutuldu mu? Türkiye, gerçekler konuşulmadığı için, yerinde ve zamanında gereken tartışmalar cesaretle yapılmadığı ekonomisini büyük bir krize soktu. Yüzmilyarlarca Dolar milli gelirden oldu, bir o kadar borca battı, milyonlarca işsiz üretti, rezervinin hesabını kaçırdı, milli parası itibar kaybetti. Bütün bunlar, açık tartışma yapılamadığı için ve eleştireler, yol gösterenler ihanetle, dış güçlerin adamı olmakla suçlandığı için oldu. Şimdi, Basra harab olduktan sonra, geleceğimizi dış güçlerin geleceğinde görmeye başladık, ne fayda.
Ekonomide olan şeyi, demokraside ve hukukta da mı yaşamak gerekiyor? İlla oralarda da mı rezervlerin eksiye düşmesi gerekiyor?
Bülent Arınç’ı istifaya zorlayan olaylar zinciri Türkiye adına tatsız bir görüntüdür. Cesaret kırıcı ve acı bir örnektir. Ortadaki tablo, reform arayan bir iktidarın reformun r’sinden bahseden bir isme tahammül edememesinden ibarettir. Bundan gayrı kim şaaşalı değişim sözlerine kıymet verir? Kim, ağzını açıp da bir cümle fikrini söylemeye cesaret edebilir?