Merkez Bankası, kısa vadeli borç stokunu 25,7 milyar Dolar azaltan bir hesaplama revizyonu yaptı. Uzmanlar bunun, gerçeği değiştirmeyen kağıt üzerinde bir işlem ve algı operasyonu olduğunu söylediler. Doğrudur. Doğrudur ama 128 Milyar Dolar rezervi buharlaşan ve hesabını veremeyen Merkez Bankası için böyle bir işleme tevessül etmek algıya ne kadar fayda sağlar bilinmez. Ekonomiye dair rakamların neredeyse hepsinde güven problemi varken, yapılan işlem sadece devletin rakamlarının referans değerini azaltır. İlaveten, bu türden işlemler ekonomi yönetiminin çaresizliğine ve gerçekçi çözümler bulunamadığına delalet eder.
İsmet Berkan, abonelerine gönderdiği günlük bültende bu konuyu ele aldı ve şunları yazdı:
“Rakamlarla oynaya oynaya nereye kadar gideceğiz? Diyelim ki Türkiye’nin milli gelir hesaplarından söz ediyoruz. Bu hesabın daha doğru yapılması, rakamların daha sağlıklı olması herkes için arzu edilir bir durum. Çünkü insan aynaya baktığında gerçek yüzünü görmek ister, ayna o görüntüyü eğip bükmesin, çarpıtmasın ister. Ama politikacı aynaya baktığında kendi resmini olduğundan güzel göstermesini istiyor.”
Kalemler oynuyor, aynaya başka fotoğraf yansıyor ama gerçek yerinde duruyor. Çünkü, mesele rakamları bizim hangi satıra kaydırdığımızı ve o satıra hangi adı verdiğimiz değil. Merkez Bankası bunu muhtemelen uluslararası borçlanmalarda kullanılan kısa vadeli borçların Merkez Bankası rezervine oranı “düzeltmek” için yaptı ama ne çare? Sonuçta kısa, orta ve uzun vadeli borcun ne kadar olduğunu bilmesi gerekenler; yani borç tedarik ettiğimiz dış ve iç yatırımcılar biliyor. Rezervlerin eksi 46 milyar Dolar olduğu gerçeği de orada duruyor.
Tıpkı, TÜİK’in açıkladığı enflasyon rakamları gibi…
Yıllık enflasyon yüzde 18,95 açıklanıyor ve bu yüksek resmi rakam bile hissedilen miktarı ve sokağa yansıyan gerçek artışı izaha yetmiyor. Yine TÜİK’in açıkladığı ÜFE, yani üretici fiyat endeksinin yüzde 42,8 olması şüpheleri artırmaya yetiyor. Üreticinin kendi maliyetinin yarıdan fazlasının sineye çekip tüketiciye yansıtmaması kabul edilebilir görünmüyor.
TÜİK rakamları üzerindeki tartışma derinleştikçe sivil bir girişim devreye girdi ve Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) adında bir çalışma gerçek rakamın peşine düştü. Bu girişimin lideri Prof. Dr. Veysel Ulusoy önceki gün KARAR TV’ye konuk oldu ve şunları söyledi:
“Günde 260 bine yakın fiyat verisini internet ve çeşitli yollardan elde ediyoruz ve Türkiye’nin enflasyonunu saatlik olarak elde edebiliyoruz.”
ENAG’ın hesabına göre yıllık enflasyon yüzde 36,7 düzeyinde. Prof. Ulusoy’a göre dörtnala enflasyon riski yaşıyoruz. Ulusoy, “Benim korkum, böyle giderse sahte zenginlik üzerine sahte büyüme dediğimiz kavramı yerleştirirsek, hiperenflasyonu görme olasılığımız çok fazla” diyor.
Şu sıralarda ENAG hakkında suç duyurusunda bulunulduğunu da ekleyelim… Ne var ki rakamların güven vermediği, gerçeği yansıtmadığı artık sadece bir grubun iddiası olmaktan çıkmıştır, genel kanaate dönüşmektedir.
Hissedilen, yaşanan ve hergün bir şekilde tecrübe edilen gerçekle, açıklanan rakamlar arasındaki makasın açıldığı sır değildir. Bunu kimse ıskalayamaz. Rezerv, enflasyon ve istihdam gibi temel veriler üzerinde gölge olamaz. Ekonomideki ciddi problemlerini aşmak veya gizlemek için rakamları yeniden yazmak, karartmak yahut yerine göre eksik/fazla göstermek asla işe yaramaz. Temel problemi güven olan bir ekonominin tablolarının da güven kaybına uğraması meseleyi sadece derinleştirir.