Haftaya hem Kuzey Irak hem de Almanya’daki seçim haberleriyle başlıyoruz. Birkaç haftadan beri iki seçimi de hemen hemen bir iç mesele gibi takip etmekteydik. Bu yakın alakanın sebebi ise malum… Çerçeveyi biraz genişletirsek sadece Irak ve Kuzey Irak değil Almanya da biraz sınır komşumuz sayılır. İkisinde olup bitenler bizi sadece yakından ilgilendirmekle kalmıyor aynı zamanda biri diğerinden pek de aşağı kalmayacak şekilde çıkarlarımızı etkiliyor.
Çıkarlarımızı yakından ilgilendiren iki seçimde de bizim istediğimiz olmadı. Kuzey Irak’ta yani, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi topraklarında bir bağımsızlık referandumu yapılmasına şiddetle karşıydık ve buna mani olmak için yapabileceğimiz bütün ikazları yaptık ama muvaffak olamadık. Referandum, tartışmalı Kerkük şehri dahil yapıldı, bitti.
***
Almanya’da ise Merkel’in yeniden başbakan olacağı bir seçim sonucunu açıkça istemememize rağmen bu beklentimiz de gerçekleşmedi. Gerçekleşmediği gibi, yeni koalisyon tablosu en istemediğimiz şekilde oluşacak gibi görünüyor. Nispeten diyalog potansiyelimiz olan sosyal demokratlar (SPD) seçimde mağlup olup ana muhalefette kalma kararı verince, Merkel’e, herbiri Merkel’den daha fazla Türkiye karşıtı iki partiyle ortaklıktan başka seçenek kalmadı. Berlin’de şimdi CDU ile birlikte Yeşiller ve Hür Demokratlar da olacak. Ve tahmin etmesi güç değil, seçim öncesi başlayan anti Türkiye rüzgarlar şimdi daha sert esecek.
Daha kötü bir tablo nasıl olabilirdi? Koalisyona bir de radikal AfD girseydi defteri kalemi kaldırıp atardık, tablo o kadar tatsız işte. Kaldı ki, Merkel’in Almanya’ya kabul ettiği 1 milyonu aşkın Suriyeli mültecilere karşı çıkarak ve genel olarak Türk ve yabancı düşmanlığı korkusu üzerinden oy patlaması yapan AfD, yeni koalisyonu da ciddi bir şekilde rahatsız etmeye namzettir. Ne üzerinden? Öncelikle Türkiye ile ilişkilerin daha da daraltılması talebi üzerinden…
Geçelim Irak sınırına… IKYB referandumu nedeniyle bu bölgeye yönelik ekonomik ambargo kararı da alınmış bulunuyor. Sınırımızda iyi geçindiğimiz, aramızda en az sorun bulunan Kuzey Irak’la da siyasi ve ekonomik köprüleri atıyoruz. Gerekli olanı yapmakta beis yok ve dış politika için bazı bedeller ödemek de doğaldır. Ayrıca, bu karar, hiç şüphesiz savaşmaktan da iyidir. Kaldı ki Irak hükümetinin bile bağımsızlığa karşı hukuki sınırlar içinde mücadeleden söz ettiği ortamda Türkiye’den kılıçları çekmesini beklemek de doğru değildir.
***
İki cephede de istediğimiz olmadı diye canımız sıkılacaktır. Ama, Cumhurbaşkanı ve hükümet çok büyük ihtimalle iki sonucu da tahmin ediyordu. Merkel’in oy kaybetse de iktidarda kalacağı ve Barzani’nin referandum yapacağı aşikardı. Dolayısıyla Türkiye’nin, ortaya çıkan Pazartesi tablosuna göre bir politika hazırlıkları olduğunu tahmin etmek zor değildir.
Şimdi, bu manzarada, önce dış politikayı daha az iç politika konusu yaparak sakin ve uzun vadeli bir yaklaşıma ihtiyacımız vardır. Böylesine kritik zamanlar Türkiye’yi ileride daha fazla sıkıntı çekeceği pozisyonlara sürüklememelidir. Kuzey Irak’’a reaksiyon devam ederken, şartlar zorlaşmış olsa da dünya ile ilişkilerde dost kazanmak prensibi elden bırakılmamalıdır.
Türkiye’nin bölgedeki etkinliği ve fonksiyonu, Ankara’nın dünya ile ilişkilerinin kalitesinden geçiyor. Ağır tepkilerine rağmen ülkeyi yönetenler de son tahlilde bu gerçeğin farkındadır. Daha çok iyi ilişki, bölgemizde aleyhimize gelişmesi muhtemel olaylar için de bir panzehirdir. Unutmayalım, Ortadoğu’da eli Türkiye kadar geniş ve portföyü bu kadar zengin bir başka ülke yoktur. Portföy zenginliğini yeniden tazelemenin zamanıdır…