Rivayet o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan bir veya birkaç dost tarafından ikaz edilmiş ve bu vesileyle anlamış ki Merkez Bankası’nın döviz rezervleri kendisine söylendiği ve kendisinin de meydanlarda halka söylediği gibi değilmiş. Döviz yokmuş ve rezerv sıfırın altında, eksideymiş. O ana kadar ekonomimin gayet başarılı idare edildiğine, hatta “pik” yaptığına, eve ekmek götürememenin abartı olduğuna ve döviz kurundaki artışın dış güçlerin oyunu olduğuna inanması bundanmış. Şaşırmış, hayret etmiş ve düğmeye basıp ekonomi idaresini değiştirmiş.
Ekonomi yönetimindeki büyük değişikliğin hikâyesi özetle böyledir. Söyleyenlerin ve söylenenleri yalanlamayanların yalancısıyız. Kaldı ki hikâye de doğrudur; akla mantığa ve yeni sistemin iş yapma tarzına pekala uygundur. Nitekim Cumhurbaşkanı da akabinde “Aldığımız kararların isabetli olduğu görülüyor” diyerek iç huzurunu yansıtmıştır.
Bir iktidarın birkaç “önemli iş”i ve ezberinde olması gereken birkaç “önemli bilgi”si varsa, devletin parasının ne kadar olduğunu bilmek bunların başında gelir. Bunun bilinmez ve ulaşılmaz olduğu düşünülemez. Ki, zaten bütün ekonomistler ve ekonomi çevreleri rezervin ekside olduğunu bilmekteydi. Peki, böylesine önemli bir bilgi Cumhurbaşkanı katına uluşamıyorsa acaba dış politikadan eğitime, yargıdan sosyal problemlere, sanata, spora, kültüre vesaireye kadar diğer ünitelerde bilanço nedir? Oralardaki rezervlerin durumu nicedir?
Diplomasi rezervimiz hangi seviyede acaba? Cumhurbaşkanı, belki o sahada da durumun iyi olmadığı, dünyada neredeyse tek bir dostumuzun kalmadığı, hemen hemen hiçbir ciddi masada sandalyemiz olmadığını da bilmiyordur. En büyük ağırlığı verdiğimiz Suriye’de “toprak bütünlüğü, YPG etkinliği ve mültecilerin geri dönmesi” gibi üç kırmızı çizgimizden üçünün de unutulup gittiğini, mesela. Bunlar unutulduğu için Suriye’nin aylardır tek satır haber olmadığını… İlaveten, Libya’nın da artık mevzubahis olamayacak kadar bizim için tatsız hale geldiğini…
Cumhurbaşkanı, enflasyon rakamlarının da gerçeği yansıtmadığını biliyor mu? Eğitimin gerilemekte olduğunu… Okuyup yazma, okuduğunu anlama kabiliyetinin iyiden iyiye zayıfladığını… Sadakatle atanan rektörlerin hiçbirinin başında bulunduğu üniversiteyi dünyanın ilk 500, ilk 1000 listesine sokamadığını… Akademisyenlerimizin bilimsel makale ve atıf listelerine giremediğini… Hukukun üstünlüğü listesinde sonlarda olduğumuzu… Şeffaflık sıralamasında geriledikçe gerilediğimizi… Basın özgürlüğü dünyasında namımızın berbat olduğunu…
Liste çok, soru çok, şüphe çok. Sadece döviz rezervi meselesi bile uykuları kaçırmıyorsa dert de sanılandan daha çok. Asıl problem şu ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan bir meseleyi bilmiyor veya inanmıyorsa o bilgi asla kesinleşemiyor; kamuoyu da böylelikle bir şey bilmemiş oluyor. Bilenler de mırıldanmaktan ziyade ses çıkaramıyor.
Parasının veya parasızlığının hesabını bilmeyen bir ülke tükettiği başka sermayelerin de farkında mı, sorusu bu yüzden can yakıcı hale geliyor. Şimdi bir telaşla sloganlaşan reform, değişim, hukuk, şeffaflık, ABD, AB rüzgârları eser mi bilinmez. Eserse nasıl eser ve sonuç ne olur, o da muamma. Ama, sadece doğru bilgi ve özgür tartışma ortamı olsun Türkiye’nin keyfi de itibarı da yerine gelir orası muhakkak.