Aslında herkesin cevabını aradığı sorunun cevabını bir parça Cumhurbaşkanı, bir parça da Orman bakanı verdi. Bakan, “Envanterimizde yangın söndürme uçağı yok” dedi. Peki, öteden beri orman yangınlarına müdahale eden Türk Hava Kurumu’nun uçağı da mı yok? Yokmuş. Onu da Cumhurbaşkanı söyledi: “Rahatlıkla kullanılabilecek uçak falan yok!” Sanki olmaması, soruyu soranların kusuruymuş gibi.
Envanterde yok, olanlar da işe yaramıyorsa ormanlar yanar. Hele, uçağı olanlardan, orman yangınıyla mücadele tecrübesi olan ülkelerden yardım istemeyi de düşünmemişsek…
Durumu anlamakta zorlanan varsa Tarım ve Orman Bakanı’nın tam sözlerini de verelim:
“Yani envanterimizde yangın söndürme uçağımız yok, envanterimizde yangın söndürme helikopterimiz yok. Bu ezelden beri böyle. Ancak envantere de uçak alımı ile ilgili sayın Cumhurbaşkanı’mızın talimatlarıyla çalışmalara başladık. İhalesini de inşallah bu sene içerisinde tamamlıyor olacağız.” Bakan yüreklere de su serpti, “Uzay aracı almak gerekirse onu da alırız” dedi.
Anlaşılan o ki Türkiye gibi orman yangınına açık olan ve her sene bu problemi yaşayan bir ülkenin yangınlara karşı sıradan bir hazırlığı bulunmuyor. Bu yıl artık, “Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla…” harekete geçilecek. Bunu öğrendik. Tıpkı, Orman Bakanı’na eşlik eden Dışişleri Bakanı’nın yangınla ilgili adli takibatın “Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla…” başlatıldığını açıklaması gibi.
Yine anlaşılan o ki her yaz sezonu yaşadığımız orman yangınlarına karşı ne uçak, ne de önleyici başka bir yöntem üzerinde düşünülmemiş. Bakanlar bir daha böyle bir çaresizlik yaşanmaması konusunda herhangi bir talimat almamış veya aldıkları halde gereken çalışmaları yapmamışlar. Yoksa en azından Türkiye’nin bir yangın müdahale uçak filosu olur ve en azından en basit drone teknolojisiyle takip yapılırdı. İkisi ide olmadı. Bu tür afetlerde dünya başka nasıl önleyici girişimlerde bulunuyor bilmiyoruz ama onlar da olmadı.
Ne oldu? Her afette gördüğümüz gibi, olan olduktan sonra “Cumhurbaşkanı’nın talimatıyla” birkaç bakan olay yerine gidiyor ve duruma siyasi olarak vaziyet ediyor. Eleştirileri susturmak için hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar ve devletin büyüklüğüne dair bitmek tükenmek bilmez nutukları sıralıyorlar. Potansiyel afet bölgelerine, afet ve felaket yaşanmadan giden, önlem alan, araç gereç, donanım, insan kaynağını hazırlayan bir bakan göremiyoruz. Çünkü devletin afetle mücadele yöntemi içinde böyle bir vizyon bulunmuyor. Önleyici hekimlik diyebileceğimiz bir kavram ve anlayış asla akledilmiyor. Her afette tek görüntü ve tek hamle var: Bakanlar olay yerinde…
Devletin ve iktidarın sorumlu olduğu bütün sektörlerde ne yaşanıyorsa orman yangınlarında ve diğer afetlerle yaşanan, esasen aynısıdır. Dere yatağına kurulan binaların sel altında kalması da depreme dayanıksız olduğu belli olan yapıların en küçük sarsıntıda yıkılması da gözümüzün önünde kül olan ormanların kaderi de aynı ihmalin eseridir. İktidar, herhangi ciddi bir probleme odaklanmıyor, üzerine gidemiyor ve tecrübeyi kullanmak şöyle dursun, tecrübeden de yararlanamıyor. Önlem almak, sorunu felakete dönüşmeden kaynağından çözmek gibi bir kabiliyet yoktur. Felaket ortaya çıktıktan sonra, insanlar öldükten sonra görüntü vermek ve devletin zamanında göstermesi gereken gücünü iş işten geçtikten sonra lütfetmek… Yapılan budur.
Doğal afetlerde hal böyle de ihmal yüzünden, zayıflaya zayıflaya afete dönüşen ekonomi, eğitim, kültür, spor, teknoloji gibi sahalarda durum farklı mı, değil. Politikasızlık, sorunlara odaklanamama ve gerçeklerden uzaklaşmanın neticesi her yerde aynı sonucu veriyor. Böyle olmasa aynı felaketler aynı mevsimde tekrar yaşandığında çaresiz kalınmazdı.