Dünyada ve bilhassa bölgemizde yaşananlarla Türkiye kadar ilgili pek az ülke vardır. Bunun da anlaşılabilir bir tarafı var zira, dünyaya en çok malzeme üreten ve en çok merak barındıran bir coğrafyada bulunuyoruz. Sadece, “Ortadoğu” kelimesi bile kaos, gerilim, siyasi belirsizlik, şiddet ve tabiatıyla merak kavramlarını çağrıştırmaya yetiyor. Bu kadar endişe verici kavramın ortasında Türkiye toplumunun da kaygılı ve meraklı olması; olup bitenleri bir iç siyaset gelişmesi olarak değerlendirmesi normaldir.
***
Kaldı ki bölgede yaşanan gelişmelerin bazıları Türkiye’yi doğrudan ilgilendirmektedir. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin bağımsızlık referandumu kararı alması gibi… Bilindiği gibi herşey çok hızlı gelişti ve bugün artık bu kararın tahakkuk etmesi imkansız hale geldi. Barzani, dünyadan destek alamadı; bölgesel aktörler bu girişime ağır tepki gösterdiler, Irak hükümeti de beklenenin ötesinde bir disiplinle bu girişime karşı tavrını sahada göstermeyi başardı. Neticede bağımsızlık girişimi tarihi bir fiyaskoya kadar geriledi…
Bu gelişmeler Erbil’le birlikte bölgede bütün zihinlerde yer etmiş son derece güçlü ve yıkılmaz bir teoriyi de yerle bir etmişe benziyor. Bölünme parçalanma kampanyaları, haritaların yeniden çizilmesi korkusu ve bitmez tükenmez yeni Skyes/Picot endişeleri de ağır darbe almışa benziyor.
Başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batı’nın 100 yıldır bağımsız bir Kürdistan tasarladığı, adım adım bu planı devreye soktuğu teorisini bir daha gözden geçirelim. Çünkü hikaye hiç de böyle anlatıldığı gibi gelişmedi… Ne ABD, ne İngiltere, ne AB ne de bir başkası Barzani’nin sırtını sıvazladı. Referandum lafını ağzına aldığı ilk andan itibaren, İsrail’den yükselen cılız ses hariç bütün dünya ağır bir tepki gösterdi. Referandumdan sonra İsrail’in de sesi kesildi.
Bağımsızlık karşıtı blokta, ABD’nin hiç sevmediği İran ve Türkiye gibi bugünlerde Batı ile ilişkileri pek sempatik gitmeyen ülkeler olmasına rağmen yine de aynı safta olmaktan çekinmediler. Hepsi birden Barzani’ye kapıları kapattılar. Neticede, Bağımsız Kürdistan projesini hayata geçirmek istediği sanılan güçler, tam aksine bu fırsatı çöpe attırdılar. “Irak’ın toprak bütünlüğü” cümlesi bütün o var olduğu iddia edilen gizli, karanlık planlara galebe çaldı. Batısıyla Doğusuyla dünya bölünmeyi değil; statükoyu, yani “toprak bütünlüğü”nü seçti…
Oysa fırsat bu fırsattı ve isteseler farklı davranabilirlerdi. Bugüne kadar birçok defa yaptıkları gibi bölgenin yanması umurlarında olmazdı. Irak’ta yüzbinlerce masum insanın kanı hala ABD ve İngiltere’nin elinde durmuyor mu nihayet? Bağımsızlığa da “evet” derler ve kim zarar görürse görsün dönüp arkalarına da bakmazlardı. Öyle olmadı.
***
Şimdi… Ya o meşhur 100 yıllık projenin varlığını ya da mevcut durumu sorgulamamız gerekiyor. Oturup tartışalım derim. Bütün politikalarımızı belirleyen ve dahası toplumsal yapımızın dizaynına kadar herşeyi etkileyen bu teorinin gerçeklik payını gözden geçirelim. Sonuçta, belki dünyayı yanlış okuduğumuz tezi galebe çalabilir belki de bazı zihinlerde gelişmeye başlayan “Oyun hala bitmedi. Asıl plan şimdi çalışıyor” iddiası…
Her durumda analiz edilmeye ve derinleşmeye değer bir konu olduğu muhakkaktır. Bilhassa da meselenin bizi ilgilendiren tarafı hala ortadayken…