İnsanlık hiç şüphesiz tekamül halindedir ama bu her insanın ve her toplumun aynı kurala tabi olduğu anlamına gelmiyor. Zira, bütün ülkeler insanlığın ortak yürüyüşünün bir parçası değildir. Kimileri hep geride kalır. Bununla birlikte insanlık gelişiyor, zekası, aklı, kabiliyetleriyle sınırları zorluyor. Bugün artık, insanın yapacağı hiçbir şey kimseyi şaşırtmıyor. Sadece kendi sınırlı hayatımızda hayret sınırlarının kaç kere yıkıldığını hatırlayalım, tekamülü anlarız.
***
Değişim ve gelişimin, yaratıcılığın liderleri var ve dünyanın geri kalanı onların peşinde koşturuyor. Sadece ağır sanayi makinaları, yeni otomobiller, süper dizayn binalar veya yapay zeka alemindeki göz kamaştırıcı kurgular değil… Bir şeyi geliştiren, çoğunlukla birden fazla şeyi de geliştirmiş oluyor. Yani, bu dünyada tesadüfi başarılara yer bulunmuyor. Bir alanda iyi olan birden fazla alanda da ya iyi ya da iyilerden biri oluyor. Yani, “adamlar” sadece iyi uçak, iyi araba, iyi televizyon ekranı veya iyi internet modelleri kurmuyor. Bilim, teknoloji, sanayii, bilişim, tıp, sanat, müzik, sinema, hukuk, eğitim, kültür, demokrasi, insan hakları, meslek ahlakı normları, hayvan hakları ve çevreciliği de aynı anda geliştiriyor. Başarı zaten bununla mümkün olabiliyor.
Mesela, bilgi, istatistik, takip ve raporlama yoluyla insanlığın eline kullanılacak malumat vermek… İslam dünyasının sabah akşam edebiyatını yaptığı Suriye iç savaşı, Arakan Müslümanlarının çilesi ve hatta Gazze dramı dahil, bütün problemli coğrafyalardan en sağlıklı istatistik ve bilgileri hep “bu adamların” kurduğu ve yönettiği kurumların ürettiğini biliyor muyuz?
Kaç kişi göç etti, kaç kişi öldü, kaç yaralı? Ne kadarı açlık sınırında, ne kadarı koruma altında, ne kadarı çocuk, ne kadarı kadın, yaşlı vesaire…
Teknolojimiz yok, uluslararası kredibilitesi olan sivil toplum örgütlerimiz yok ama bastırırız parayı basarız cakayı… Bu da bir yol ama çok kısa bir yol. İçinde bulunduğumuz coğrafyanın pek sevdiği bir hava atma yolu… Coğrafyanın da hali ortada…
Seçim sath-ı mailindeyiz. Gerçeği bulamazsak bile hiç olmazsa onunla yüzleşelim. Tekamül halindeki insanlığın bir parçası değiliz. Bugün yaşadığımız bayram bir öncekinden daha tatsız ve mutsuz… Bir sonraki bayramda bugünü arar mıyız, ararız. Borç parayla ve gelecekten eksilttiğimiz kaynaklarla diktiğimiz binaların arasında, kendi sesimize aşık, hamasetimize hayran halde ömür tüketiyoruz.
Tek bir gün vatan, millet, sakaryasız geçmiyor. Dünya ne kadar gelişirse gelişsin, şanlı tarih, büyük millet, acayip bir gelecek rüyamız hiç değişmiyor…
Biz de bıkmadan, usanmadan köşemizden siyasetçilere akıl veriyoruz. “Bırakın hamaseti ve popülizmi de acı reçeteden, hakikatten, gelecek vizyonundan bahsedin. Bu gidiş gidiş değil, insanları silkeleyin biraz” diyoruz. Aman kalite, yaman seviye, biraz üslup, birazcık hikmet hakikat diye geveliyoruz.
İyi ki dediğimizi yapmıyorlar.
***
Yapsınlar da sandığa mı gömülsünler? Herkes bir verenin üzerine bir de ben ekliyorum yarışındayken hangi akıllı çıkıp gerçeği söyler ki? Kim, “Ben vermeyeceğim kardeşim. Bol harcadık, borçla zenginleştik, deniz bitti. Gerekirse acı ilaç içireceğim. Kıt kaynaklarımızı da artık teknolojiye, bilişime, eğitime, sınai üretime ayıracağım. Toplumu geleceğe hazırlayacağım. Bu da biraz zaman alacak… Yoksa bugünün iştahı yüzünden yarınki nesillere yiyecek ekmek kalmayacak” diyebilir ki? Niye desin ayrıca? Cümle siyaset tayfası akıllı da bir onda mı akıl yok? Ver kardeşim rakibin ne veriyorsa bir fazla. 24 Haziran akşamı açılsın sandık. Artık, kim seçmeni neye ikna ettiyse… Neyse halin çıksın falin.
Bayramınız mübarek olsun…