Seçimi kimin kazanacağı veya parlamentoda hangi partinin rakiplerine göre daha güçlü temsil edileceği gibi iki önemli soruya aranan cevaplar Erdoğan ve rakiplerinin siyasi hikayesinden öte bir anlam taşıyor. Türkiye’nin ekonomide, dış politikada, eğitimde ya da teknolojide yaşadığı gerileme ortamında cevapların ne olacağı hayati önem taşıyor. Türkiye, her yıl neredeyse bütün dersleri kırık notlarla dolu karne getiriyor ve her defasında “Nasip sonraki sınava” diyerek yıllarını kaybediyor. Suçu okula, öğretmene, arkadaşlarına atan öğrenci gibi bitmek tükenmek bilmez dış güç hamasetiyle karnesini konuşmamayı maharet sanıyor.
2023 seçimini Erdoğan’ın mı yoksa Kılıçdaroğlu’nun mu veya altılı masanın belirleyeceği başka bir adayın mı kazanacağı elbette kırık karne notlarının akıbetiyle yakından ilgilidir. Ama bu yeterli bir ilgi değildir. Yakın tarihin en ağır ekonomik buhranını yaşayan ve daha ortada Covid salgını ve Rus işgali yokken bu sarmala girmiş olan bir ülkenin krizi nasıl çözülecek? O krizle birlikte, krizi yaratan hukuk ve demokrasi eksiklikleri nasıl bir vizyonla aşılacak? Hemen her hamlesi ülkeye daha yüksek maliyet üreten yanlış dış politika tercihleri nasıl düzeltilecek; bu ülkenin dış politikası ne olacak? Asıl sorular bunlar ve benzerleri… Kürt meselesi ne olacak? Toplumsal gerilim hangi yeni anlayışın riyasetinde geriletilecek ve bu ülke nasıl bir liderlikle normalleşecek?
Altılı masa cumhurbaşkanı adayının vasıflarını aynı zamanda bu soruların cevabı üzerinden belirlemek zorundadır. Muhalefet bunun yerine, iktidar kötü gittiği için ve iyiye gideceğine dair işaret de veremediği için seçimi kazanma ihtimaliyle yetinmeyi tercih etmekle Türkiye’ye iyilik yapmış olmaz. Güçlü ve sarsıcı bir vizyon gerekiyor ama ortada hala bunun izleri yoktur. Vizyon; ekonomik ve diplomatik sınırları bugünü aşan, Türkiye’ye yeni hikaye vaadinde bulunan bir seviye iddiasıdır. Gözleri muhalefete çevirecek bir seviye gerekiyor. “Kim olsa bugünkü iktidardan daha iyi yönetir”, kolaycılığı yerine “Türkiye böyle yönetilmeli” iddiasına ihtiyaç vardır.
Türkiye giderek gerilerken, kötü yönetilirken ve dolayısıyla sıra dışı bir politik tabloya mahkum olmuşken, ülkenin önüne yeni bir hikaye koymamak veya koyamamak aslında durumunun o kadar kötü olmadığı kanaatini pekiştiriyor. Enflasyonun, faizin, kurun pek yüksek olmadığı; istihdamın, gelir seviyesinin yahut yolsuzluk ekonominin söylendiği kadar büyük olmadığı kanaatini besliyor. Türkiye, en haklı olduğu dosyalar dahil hemen hiçbir uluslararası mücadelede ileri gidemezken ortaya dış politika hedefe koyamamak da aynı kanaati güçlendiriyor. Vizyon konuşturmak yerine gündelik siyaset diline kapılıp gitmek iktidarın işini de kolaylaştırıyor.
Dolayısıyla, “Her durumda bugünkü iktidardan daha iyisini yaparız” mottosu seçimi kazanmaya yeter mi yetmez mi bilinmez ama muhalefetin bununla yetinmesi iktidar değişse de değişmese de yeni dönemde Türkiye’nin hedefsiz kalacağına işaret ediyor.
Türkiye’nin yeni hedeflere ve bu hedefleri gerçekleştirecek siyasal liderliğe ihtiyacı vardır. Yorgun ve gergin bir iktidarın standartlarını referans almak, ülkenin kaderini değiştirmez. Sadece daha iyisini yapacağını söylemek, Türkiye’yi yönetmek sorumluluğunun altında bir vaattir. Kaybedilen zamanları, heba edilen kaynakları ve umudu kırılan kitleleri düşünmeden yönetmeye talip olmak, kayıpları geri getirmeye ve dünyayla açılan mesafeyi kapatmaya yetmez. Ülkenin içinde bulunduğu manzaraya kıyasla mesajlar dağınık, hedef belirsiz ve insanlar gözlerini kapattığında hayal ettikleri ülke silueti çok belirsizdir.
Kim yeni dönemin liderliğine talipse bize güçlü bir hikaye anlatmak için pek zamanı kalmadı, hatırlatalım. Seçime çok var ama seçmeni kazanmak ve hazırlamak için vakit daralıyor.