Hukukun, ekonominin, dış politikanın, temel hakların ya da bazı sıradan aktüel meselelerin çok konuşulması, gündem olması her şeyden daha öncelikli meselemizin eğitim olduğu gerçeğini değiştirmez. O kadar önemli ki iyi bir eğitimi sistemi kurabilseydik bütün diğer alanlarda ya meselemiz kalmazdı ya da onlara büyük mesele gözüyle bakmayacak kadar hepsini küçültmüş olurduk.
Herşeyin başı, temeli, kalbi ve mekanizması eğitimdir. Eğitimin kalbi de müfredat.
Biz ise, en az bir asırlık eğitimi ve müfredat meselemizi şükürler olsun birkaç hafta içinde hallettik. Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ni 26 Nisan’da askıya çıkardı; önce herkese bir hafta süre verdi sonra birkaç gün daha uzattı ve bu hafta içinde de kabul edildi. Çalışmanın uzun bir geçmişi olduğu söyleniyor ama kamuoyuna yansıyan kısmı toplasan bir ay ediyor, etmiyor. Yeni müfredat önümüzdeki eğitim yılında kademeli olarak uygulanmaya başlayacak. Muazzam bir hız!
Daha yüksek bir hızı da Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı’nın açıklamasından anlıyoruz. Başkan, 10 Mayıs’tan bu yana -sadece 12 günde- 67 bin 284 öneri ve görüşün incelendiğini açıkladı. Talim ve Terbiye Kurulu Başkanı Prof. Dr. Cihad Demirli ayrıca, “Yeni müfredat taslağı hakkında iletilen tüm görüş-öneriler, özenle değerlendirildi. Görüş ve öneriler, şeffaflık, bilimsellik ve katılımcılık ilkelerinin gereği olarak değerlendirilerek öğretim programlarına yansıtıldı” da dedi. En azından uzmanlar, eğitimciler konuyla alakadar olmuş, bakanlık da bu alakayı not etmiş. Bütün bu oldu bitti havası içinde bu açıklamayı olumlu haneye kaydedelim.
Senelerce bekledikten sonra birdenbire büyük bir tempoyla tamamlanan bir müfredat gayet tabii ki kalitesi hakkında şüphe uyandırıyor. Uluslararası ölçümlere (PISA testi) ve araştırma raporlarına göre en gerilere demir atan eğitim sistemimiz ve öğrenci anlama/kavrama/öğrenme kapasitelerindeki düşüklük ortadayken; apar topar bir müfredatla bunların hepsinin üstesinden gelebilme iddiasının şüphe uyandırmaması mümkün değildir. Bu kadar kolay idiyse niye bekledik, değilse ne bu acele?
Birçok uzman apar topar getirilen yeni sistemin zaten uygulanamayacağını düşündüğü için yaşananlara fazla aldırmıyor. Doğru bir yaklaşım değil. Uygulansa da uygulanamasa da müfredat eğitimdeki en temel ihtiyaçtır ve varlığı, yokluğu ya da eksikliği bir eğitimi yılı için dahi çok önemlidir. Türkiye, yıllardır yaşandığı gibi yeni bir hercümerç, dağınıklık, belirsizlik ve neticede eğitimde kalitesizlik halini kaldıramaz. Vakti yok, kaynağı yok, yetişmiş kaliteli öğrencisi hemen hemen hiç yok. Müfredatın kapağı açılmışsa o mükemmel olmak zorundadır. Hatta herkese örnek ve model olacak kaliteyi yakalamış olmalıdır.
Bugün dünyanın en geri eğitimi veren ve çocuklarına en az şey öğreten ülkeleri arasındayız; yarın bu müfredatla nerede olacağız? Yeni bir müfredata ihtiyacımız olduğu kesindir ama bakanlık bunu kendi kelimeleriyle nasıl tanımlıyor? 10 ya da 20 yıl sonraki gençler, yeni müfredat sayesinde bugünkü sistemin kendilerini veremediği neyi almış olacaklar?
Üniversite öncesi eğitimde çok az oranda öğrenciyi gerçek anlamda öğrenci yapabiliyoruz. Üniversitelerin durumu ise malum. Bu şartlarda hazırlanan bir müfredatın güçlü iddiaları taşıması gerekir. Büyük bir dönüşüm iddiasını içermesi mutlaka gerekir. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli bu duyguyu vermiyor. Metinde aksi yazıyor olsa da “Çağın gereklerini yakalamış, yaratıcı, sorgulayıcı bir model” kanaati yansımıyor.
Şu halde, madem kademeli uygulamaya geçilecek en azından müfredat uzun bir süre daha; mesela gelecek yıl sonuna kadar değişime ve önerilere açık kalırsa iyi olur. Böylesine önemli bir konu bu kadar apar topar paketlenmeyi hak etmiyor.