Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, aylardır konuşulan ve tartışılan yeni müfredatta sona gelindiğini ilan etti. Henüz bütün ayrıntıları bilmiyoruz ama eski sistemin ürettiği sorunlar, modern dünyaya uyumda yaşanan problemler ve en nihayet Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu bilimsel değerlere ulaşılmasının hedef olduğu muhakkaktır. Öğrencilerimizin yetersizliği, Pisa testi başta olmak üzere çeşitli kriter ve standartlara vurulduğunda başka türlüsü de düşünülemez.
Eğitimin ne kadar önemli olduğundan dem vurmaya hacet yoktur. Eğitim sisteminin iyi öğrenci yetiştiremediği de aşikardır. Dolayısıyla hem karakter sahibi hem de bilime, sanata, teknolojiye, ticarete ve esasen insanlığa katkı verecek bireyler yetiştirmekten başka seçeneğimiz bulunmamaktadır. İnsanlığın ulaştığı ölçüleri ve değerleri veremediğimiz gençlerin tabiatıyla ülkeye de faydası olmayacaktır.
Bakan şöyle diyor: “Gelecek nesillerin daha donanımlı olabilmesi için müfredatın yenilenmesi ihtiyacı doğurmuştur. Müfredat; öğretmen, öğrenci ve velilerin görüşleri alınarak yenilendi. Çağın gereği, ferdin ve toplumun ihtiyaçları doğrultusunda müfredatı yeniledik. İlkokul ve ortaokul düzeyinde 17, lise düzeyinde 24, imam hatip ortaokulu ve imam hatip lisesi düzeyinde 10 olmak üzere toplam 51 ayrı, sınıflar esas alındığında ise 176 müfredat yenilendi. Yenilenen müfredatların sade ve anlaşılır olması ön planda tutuldu. Öğrencilere kazandırılması hedeflenen yeterlilik ve beceriler belirlenirken derslerin tabiatı dikkate alındı. Müfredatların giriş bölümüne ‘değerler eğitimi’ başlığı altında bir bölüm eklendi.”
Güzel… Bu felsefe doğrudur. Lakin bilindiği gibi bugüne kadar eğitime dair doktrin ve felsefelerde pek yanlış olmamış ama tatbikatta netice alınamamıştır. Yeni müfredata “vatan sevgisi, nezaket ve görgü kuralları, sabır, adil olma, aile birliğine önem verme, bağımsızlık ve özgür düşünebilme, dürüstlük, misafirperverlik, saygı, sevgi, sorumluluk, temizlik” gibi değerler de öncülük edecek. Yani, öğrenciler derslerini öğrenirken bu değerlerin hayata geçirilmesi yönünde de eğitilecekler.
Buna da itiraz olamaz. Hepsi de gerekli ve önemli kavramlardır.
Kritik olan mesele şudur… Türkiye toplumu yaşadığı büyük problemlerden bağımsız değildir. On yıllardır etnik, dini, ahlaki, sosyal ve ekonomik sebeplerden dolayı bazı temel değerler erozyona uğramıştır. Hatta bazı değerler de yaşanan siyasal ve sosyal çatışmalar yüzünden gelişme veya olgunlaşma imkanı bulamamıştır. Kürt meselesinden Alevi haklarına, din-devlet ilişkileri çatışmasından gecekondulaşmaya, kadına şiddetten trafik keşmekeşine ve bütün sektörlerdeki yozlaşmaya kadar bir dizi ana meselede bu eksiklik göze çarpmaktadır.
Empati, dayanışma, demokrasi, temel hak ve özgürlüklerin herkes için eksiksiz geçerli olması, hukuk duygusu…
Herbirindeki eksiklik bir büyük meselemize kaynaklık etmektedir. Tek parti yıllarından beri süregelen ötekileştirme, şeytanlaştırma ve devletin öteki olarak yaftaladığına aman vermeme kuralı bu değerlerin eksikliği nedeniyle toplumu bölen, meseleleri büyüten neticeler doğurmuştur. Oysa, hukuk duygusu ve empati kabiliyeti olan bir topluma resmi yahut gayrıresmi hiçbir ideolojiyi dayatamazsınız. Eğer kaygımız bölünmek, parçalanmak ise tam da bu değerlerin gücü sayesinde ülkeyi ve toplumu bölemezsiniz de… Farklı olana, farklı düşünene, farklı yaşayana saygısı olan ve gerektiği zaman başkalarının değerleri için inisiyatif alan bir toplum gücünü ve özgüvenini ispatlamış demektir. Aktüel deyimle söyleyelim; beka meselesini aşmış demektir.
Gençleri, öğrencileri bu en temel değerlerle yetiştirmekten, her birine kendi kimliklerine özgürce ulaşma yolu açmaktan daha kıymetli bir eğitim düşünülemez.
Yeni müfredatın bunu temin edeceğini ve büyük meselelerimizin kaynaktan çözümü için bir imkan sağlayacağını umuyoruz.