Sınır ötesi harekat ilk haftasını doldurmadan yüksek bir tempoda ilerliyor. Daha zor ve geniş bir bölgeyi kapsamasına rağmen Barış Pınarı’nda, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı’na göre daha kolay mesafe alındığı görülüyor. Rasulayn’dan sonra Tel Abyad ilçesinin de hızlıca kontrol altına alınması bunun göstergesidir. İlk iki harekata göre Türkiye dünya tarafından daha fazla eleştiriliyor olsa da bu kez ABD’nin konumu işleri kolaylaştırıyor.
“ABD’nin konumu” tabirinin içinde destek de var tepki de… Ancak, harekatın seyri ve hedeflerinden anlaşılan o ki Washington, Türkiye’nin talebini kabul etmiş durumdadır. Çeşitli kurumlarının isteksizlikleri, reaksiyonları veya Trump’ın birbiriyle çelişkili açıklamalarına rağmen ABD’nin gelip dayandığı nokta bunu göstermektedir. En çok duyduğumuz cümleler harekete karşıtlık içeriyordu ama işin özüne dair bir engelleme hiç olmadı. Genel tabloda diplomatik karnenin notları pek iyi değilse bile, hatta antipati artmış olsa da harekat planlandığı gibi devam ediyor.
Bu çapta bir işe karar verildikten sonra tablonun olumlu/ olumsuz tarafları olabileceğini tahmin etmek zor değildi.
Harekatın başından beri sahada ve masada en önemli gelişmeler dün yaşandı. Sıradan şeyler değil, harekatın ve bölgenin kaderini etkileyen gelişmeler…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir kez daha ilen ettiği sınırın içinde 30-35 kilometre derinliğe inme hedefinin eş zamanlı olarak ABD tarafından da teyid edilmesi önemlidir. ABD Savunma Bakanı Esper, askerlerini güneye doğru çekeceklerini ve Türkiye’nin 30 kilometreye ineceğini açıkladı. ABD Başkanı Trump da YPG’yi kastederek “Kürtlerin Türkiye sınırından 30 kilometre derinliğe çekilme niyetinde olduğunu” açıkça söyledi. Önceki gün “İki tarafla da görüşüyoruz” dediğini hatırlarsak bu çekilme kararının sahadan gelen kesin bilgi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Daha ilerisi Trump, YPG’nin Türkiye’ye karşı şanslarının olmadığını ifade etti. Yani “Çekilmekle doğrusunu yapıyorsunuz” demenin kendisine göre en nazik ifadesini dile getirdi.
Bir gelişme de Suriye’nin kuzeyinde artık tek bir ABD askeri kalmayacak olmasıdır. Bu, Türkiye’nin bölgedeki tasarımına yeşil ışığı sonuna kadar yakmak anlamı taşıyor. Üstelik Amerikalılar bununla kalmayıp, PYD/YPG’nin geleceğini Esad rejimi ve Rusya’ya havale eden “yeni” bir politikaya da kapı araladılar.
Bu hamlelere ve bakış açısı; ayrıca ABD yönetiminin bütün tepkilere karşı harekata yol veren tavrı Ankara’nın işini kolaylaştırır. Kolaylaştırıyor da… Hava sahasının açılmasının ardından askerin tamamen çekilmesi ve 30 kilometrenin teyid edilmesi, yönetimin Türkiye yanında tavır koyduğunun ilanıdır.
Askeri olarak sahayı bilemiyoruz ama politik olarak en zor evrenin geçildiğini söyleyebiliriz.
Yine de ABD Başkanı’nın ortalıkta serseri mayın gibi dolaşan “Eğer Türkiye taahhütlerini yerine getirmezse…” diye başlayan ve ekonomiyi mahvetmekle biten tehditlerini bir kenara kaydedelim ama bu gelişmeler, başta ABD içindeki tepkileri ve Avrupa başkentlerinin harekata karşı tutumunu geriletecektir.
Elleri düne göre daha serbest olan Türkiye için bu saatten sonra harekatın başarı ölçüsü PYD/YPG kaynaklı terör tehdidini gerçek anlamda; yani, politik olarak da uzaklaştırmak olacaktır. Şimdiden sonra bu zor hedefi izleyeceğiz…