Sadece içeriden değil, uluslararası finans kuruluşlarından, bankalardan ve analiz merkezlerinden de cömert destekler geliyor. Kredi notumuz iyileştiriliyor, kredi paketleri açılıyor, CDS puanı düşüyor ve hemen her raporda iyimser mesajlar veriliyor. O kadar ki, düne kadar “Faiz sebep enflasyon sonuçtur” diye direten Cumhurbaşkanı Erdoğan bile, politika faizinin yüzde 40’a çıkarılmasıyla başlayan sürecin Türkiye’ye yabancı fonları getireceğini ve bunun da “faziletli” bir döngü olacağını söylemeye başladı. O da son derece iyimser…
Her uyarılarına karşı “mandacılar”, “dış güçlerin sesi” veya “uluslararası sermayenin sözcüleri” ithamıyla karşılaşan ekonomistlerin ve medyanın, uğradıkları haksızlıkları görmezden gelip bugün ekonomi programına destek vermelerinin tek sebebi bu kez de başarılı olunamazsa Türkiye’nin artık gidecek yerinin olmadığını bilmelerindendir. Sorumlu ve ahlaki tutum böyle olur. Aklı başında insanlar Türkiye’nin geri dönülmez bir yoksulluğa düşmemesi ve finansal krizin uçurumunun kıyısından dönebilmesi için siyasi, ideolojik veya kişisel pozisyon takınmayı akıllarından bile geçirmeyerek uygulayıcılara moral vermekten geri durmuyorlar. Hiçbirisi, “Dediğime geldiniz. Ben zamanında demiştim” tafrası da yapmıyor.
Hazine Bakanı Şimşek ve Merkez Bankası Başkanı Erkan’a en samimi ve anlamlı destek de bu kesimden geliyor. Çünkü, eksik fazla şu anda yapılan işlerin de ihmal edilmesi durumunda geride üzerinde konuşulacak bir ekonomi kalmayacağını en iyi onlar biliyor. Eğer planlandığı gibi olursa ve işler yoluna girerse çok muhtemel o ekonomistler ve medya yine aynı ağır yaftalarla suçlanmaya devam edilecek ama bunu umursamıyorlar. Bir anlamda, yetki sahibi olmadıkları ekonomi politikalarının tek taraflı olarak sorumluluğunu üstleniyorlar.
Destek verirken, ekonomide başarının olmazsa olmaz şartının bağımsız yargı olduğunu, şeffaflık ve denetim ve elbette liyakat ve ehliyet olduğunu da biliyorlar elbette. Bu yüzden, Anayasa Mahkemesi kararlarının yok sayılması veya sivil toplum örgütlerine kayyum atanmasından en çok onlar rahatsızlık duyuyor. Bir yandan ekonomide yapılanları desteklerken, bir yandan da nazikçe hukuku hatırlatmaktan geri durmuyorlar.
Türkiye, hâlâ kutuplaşmanın esiri ama kaybedilen beş yılın ardından deniz tükendiği için ekonomide çok özel bir dayanışma zemini oluşuyor. Yüksek faiz yükü, yüksek kur, yüksek enflasyon ve yüksek cari açık öyle büyük bir endişe kaynağı ki makul insanlar bunun artık bir parti meselesi olmaktan çıktığında birleşmiş bulunuyor. Yeter ki iktidar başarılı olsun da ülke bir ekonomik krizden çıkabilsin. “Hepimiz aynı gemideyiz”, lafının tatbikatı yaşanıyor.
İktidar bu desteğin ve sorumlu tutumun kıymetinin farkında mı bilmiyoruz ama ülke için çok değerli bir şey oluyor. Türkiye’nin iyi eğitimli, tecrübeli ve yetişmiş insanları Türkiye’nin en büyük sıkıntısı için ideal bir davranış sergiliyor. Gayet “yerli ve milli” bir tutum takınarak iyi bir ders veriyor.