İlginç bir şekilde ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un Türkiye seyahati ve yapacağı görüşmeler bizzat Trump’ın yaptığı görüşmelerden önemli hale geldi. Çünkü, ABD Başkanı ile bir konuda görüşmek ve mutabakata varmak çok kolay ama bunun anlaşıldığı şekliyle devam etmesi imkansız. Türkiye bunu başta Rahip Bronson olayında test etti ve son olarak da Türkiye’nin IŞİD’le mücadele etme sözü karşılığında ABD’nin Suriye’den askerlerini çekeceğini açıkladığı günden beri yaşamaya devam ediyor.
Açıklamanın ardından çekilme takviminin birkaç kez uzaması ve hatta “Bazı şeyler hallolmadan çekilme olmaz” noktasına gelinmesi, bu hızlı ama sonrası düşünülmeden karar alma pratiğinin sonucudur.
ABD Başkanı, Türkiye Cumhurbaşkanı ile konuşmasını bitirir bitirmez masa telefonunu kapatıp cep telefonuna sarılmış ve askerlerini Suriye’den çekeceğini dünyaya duyurmuştu. “IŞİD’le Erdoğan mücadele edecek” diye de eklemişti.
Erdoğan da bunu teyid etti nitekim. “Bu riski alacağız artık” dedi. Ne karşılığında peki? Türkiye’nin Kuzey Suriye’de, yani Fırat’ın doğusundaki PYD/YPG güçlerine operasyon yapması karşılığında. Gelin görün ki Ankara için bu pakette asıl motivasyon konusu olan YPG ile mücadeleye izin veya destek bahsinde Amerikalılar oralı bile değil…
Ya da meselenin başka boyutundan oralı.
***
Önce ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, “ABD, Türklerin Suriye’de Kürtleri kıyıma uğratmamasını güvence altına almaya çalışıyor” dedi. Bu bir bombaydı…
Ardından da Bolton, “Bizimle tam koordinasyon olmadan Türkiye’nin Suriye’de askeri operasyon düzenlemesini istemiyoruz… Erdoğan’dan da Amerikan güçleri çekildikten sonra Suriyeli Kürtlerin korunacağına dair garanti istiyoruz” dedi. Bu da ikinci bomba oldu…
Tabiatı gereği Ankara’dan her iki açıklamaya da İbrahim Kalın ve Hulusi Akar merkezli sert reaksiyonlar geldi. Yani, bugün bir araya gelip ABD’nin Suriye’den çekilmesini ve sonrasında Türkiye’nin IŞİD’le ve de YPG ile mücadelesini koordine edecek ekip daha masaya oturmadan karşılıklı demeçlerle iyice kapıştı.
Kabul edelim ki makas bu çapta bir diplomatik problem için fazla açık.
Türkiye genel olarak hem YPG ile mücadeleye itiraz edilmemesini istiyor hem de IŞİD’le mücadele için başta lojistik olmak üzere bütün askeri destek ünitelerde destek bekliyor.
Muhataplarımız için ise YPG ile mücadele, yıllardır birlikte hareket ettikleri Kürtlere karşı sorumluluk gereği hiç istemedikleri bir şey. IŞİD’le mücadeleye destek ise, “Madem masrafa devam edeceğiz ne anladık biz bu işten” diyecek kadar ilgisiz oldukları bir talep…
Malum Trump, askerlerin çekilmesi kararını içeriye ‘artık hem gençlerimiz ölmeyecek hem de vergileriniz boşa harcanmayacak’ diye pazarlamıştı. Tasarrufa devam etmek istiyor!
Türkiye için IŞİD’le mücadele sorumluluğunu üstlenmiş olmak ağır bir sorumluluk ve sadece ABD değil bütün dünya için kritik edilme noktası bu mücadelenin kalitesi olacaktır. IŞİD üzerinden kritik etme faaliyeti Türkiye’yi YPG ile mücadeleden tamamen uzaklaştırma boyutuna varabilir ki ABD’nin şu anda yaptığı tam da budur. Ayrıca meselenin bir de Rusya boyutu var ve bu henüz denkleme bile girmiş görünmüyor.
Bütün bunlara karşı ise Erdoğan’ın ve bütün yetkili isimlerin kamuyouna “YPG’yi temizleyip bulunduğu yerden söküp atma” sözü var….
Bu tabloda Bolton ve heyetinin Ankara temasları da her şeyi çözmez ama en azından diplomatik pozisyonlar netleşir. Yani Trump’ın heyecanlı telefon konuşmasında aslında ne söylemek istediği belli olur. Olur ama kabul edelim bundan sonrası da zor olur…