Hükümetin ekim ayı içerisinde kanunlaşacağını açıkladığı yargı reformu siyasetin doğal karmaşasında dikkatleri çekmeyi hak ediyor. Epeyidir eksikliği hissedilen reform, atılım, vizyon gibi kavramların hayatımıza döneceğine dair de bir umut içeriyor. Her ne kadar reform paketi yetersiz olsa ve başka alanlarda böylesi bir girişimin haberi bulunmuyor olsa da “yargı paketi” ülkenin pozitif gündeme ihtiyacının teyidi açısından kıymetli bir hamle olarak kayda geçirilmelidir. Buna da şükür kabilinden bir adım…
Türkiye’nin öncelikle başkanlık sisteminin revizyonu olmak üzere bir dizi reforma ihtiyacı olduğu açıktır. Beraberinde, on yıllardır çözülemeyen temel sorunlarla birlikte; kollar sıvanacak olursa ağır bir mesainin bizi beklediği de malumdur. Esasen hem 17 yılı aşkın tek parti iktidarı hem de bir yılını geride bırakan başkanlık sisteminin çözmesi gereken; yani şimdiye kadar çözülmesi gereken bir dizi meselenin ertelene ertelene bugüne kalması bir eksiklikti. Eğitim, ifade hürriyeti, Kürt meselesi, yargı bağımsızlığı, idarede şeffaflık gibi konularla şehirleşme felaketi, depreme karşı hazırlıksızlık, teknoloji üretiminde geri kalmışlık veya gelir dağılımı adaletsizliği gibi başlıkların çözüme kavuşturulamaması sistem ve toplum üzerinde ağır bir yük oluşturmaktadır. Bütün alanlarda tıpkı yargı reformu gibi vizyon paketleri ortaya koymak ihtiyacı vardır. Bu derin meseleler çözülmedikçe kangrenleşen ve toplumu kemiren birer hastalık haline gelmiştir. Çözüm geciktikçe de kamplaşma ve kutuplaşma büyümekte, çözüm adına uygulanacak doz artmaktadır.
Bugün karşı karşıya bulunduğumuz tablo bunu göstermektedir. Biriken ve el atılmadıkça çözümü zorlaşan meseleler altında boğulmaktayız. Bir yandan siyasal gerilim öte yandan da giderek daralan refah ve tabii ki dünyayla rekabet problemi yaşıyoruz. Geçen her günün ürettiği fırsat maliyetini hesaplayamıyoruz.
***
Sıradan bir kavram gibi görünse de “reform”, bu kaosun giderilmesi için tek çıkış yöntemidir. Yargıda, bürokraside, şehirleşmede, ekonomide, sosyal hayatta, eğitimde vs.
Adı ister parlamenter, ister Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olsun yönetim rejimi çözüm üretemiyorsa anlamsızdır. Ve eğer Türkiye uzun tek parti iktidarı döneminde çözemediği problemleri şimdi “hızlı karar” almakta sınırsız imkana kavuştuğunda yine çözemiyorsa ne kadar iddialı nutuklar atılsa da geri kalmışlık mukadderdir. Türkiye gibi potansiyeli ve gerilimi yüksek bir ülke bu kadar yükle yürüyemez; zorla yürümesi de akıl karı değildir.
Madem sınırlı da olsa reform atmosferinin kapısı aralandı o zaman, gecikmeden ve seri şekilde, biriken bütün meselelerin üstesinden gelmenin bir yolu bulunmalıdır. Daha açık ifadeyle sistemin tek karar vericisi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu listeyi hayata geçirmek üzere inisiyatif alması şarttır. Listedeki büyük meselelerin birçoğu elbette toplumla paylaşılarak mesafe alınacak niteliktedir ve Cumhurbaşkanı’nın bu mekanizmayı harekete geçirmesi isabet olacaktır. Erdoğan isminin damgasını vurduğu dönem için, listeden mesele eksiltmek kadar itibarlı bir sicil düşünülemez. Yola çıktığında ülkenin hangi büyük meseleleri vardı şimdi hangileri var? Ne kadarı eksildi ve yerine ne kadarı eklendi? Bu açıdan bakıldığında tablo övünülecek gibi görünmüyor…
Yapılacak işler o kadar çok ki hangisinin öncelikli olduğu da artık önemli değildir. Yeter ki samimiyetle birinden başlansın.