Bir ülkeyi hedefe ulaştıracak unsurlar; yani sermaye kalemleri o kadar çoktur ki biri dahi ihmal edilemez. Lafı uzatmayalım; Türkiye büyük potansiyeline rağmen kendini var edecek, büyütecek, geliştirecek unsurların tamamını cömertçe ihmal ediyor. Büyük hedeflere ulaşmak şöyle dursun gündelik işlerinin üstesinden gelmekte de bu yüzden muvaffak olamıyor. Çocukları ve gençleri iyi eğitemeyen, önlerine bir hedef koyamayan ülke burası. Onların kendi becerileriyle buldukları hedefleri de partizanlık ve modası geçmiş bir sadakat ölçüsüyle berhava eden bir ülke. Türkiye, milyonlarca genci sınavdan sınava koşturup üniversite mezunu yaptıktan sonra yine başka bir sınavla devlet kapısına yığıyor. Çünkü onlara özel sektörde veya kendi kendilerine gelecek alanı bırakmıyor. Devlet büyüyor. özel alan küçülüyor ve hayata yeni başlayanların büyük çoğunluğu önce devletin kapısına koşuyor. Çünkü koşturuluyor...
Büyük ülke, büyük millet diye diye kendi kendimize anlatıp durduktan sonra vardığımız yer, iş garantisi ve güvenli gelecekten anlaşılan şey, sadece devlette iş bulmak oldu. KPSS diye bir efsane sadece bizim ülkemizde var. Çünkü, hayat boyu kazanılan bütün sınavların sınavı budur. Hepsini kazanıp bunu kazanamazsan boş!... Böylelikle gençlere verimlilik, üretim ve rekabetten muafiyet kazandırıyoruz, onları topluma ve dünyaya değer katmak yükünden de kurtarıyoruz! Gelin görün ki bu basit iş dahi yüze göze bulaştırılıyor. Son sınav felaketi bunun ilanıdır. İktidara yakınlığın ve adamını bulup mülakatta işini görmek gerçeğinin zihinleri kuşattığı zamanda, bütün bu şüpheler KPSS sınavıyla hep birden ayağa kalkıyor.
Zaten modası geçmiş, ölçme kapasitesi neredeyse kalmamış; ölçse bile mülakatla istediğini eleyebileceğin bir sınav yöntemini bile becerememek neyin nesidir?
Sınavla ilgili birçok teori, iddia, hatta komplo uçuşuyor ama gerçek daha can sıkıcıdır. Kimse ayrıntılarda teselli aramaya kalkmasın. Gerçek şu ki Türkiye, liyakatsizliğin liyakat ölçümü yaptığı bir ülke olmanın acısını yaşıyor. Zaten gelişigüzel tutturulmuş teyeller ilk sarsıntıda atıyor. Dışarıdan, güçlü, kudretli ve sokaktaki insanın bilmediği bir şeyleri bildiği zannedilen sistem en küçük sarsıntıda dağılıyor. O sistemi var eden kadrolar liyakatsiz ve ehliyetsizse ve performansları sadakatten gayrı ölçüye bağlı değilse, olacak da budur. Çaresiz kalırlar, kendilerini koruyan iktidar gücünden medet umarlar ama basit gibi görünen sınav aslında çok önemli bir oy meselesi olduğu için kimsenin gözünün yaşına bakılmaz. Bütün bu telaş, görevden almalar. savcılık soruşturması. yayınevi baskını ve art arda açıklamalar, liyakatsiz kadroların liyakati ölçtüğü garip sistemi değiştirmek değil, ortalığa saçılan rezaletin siyasi sonuçlarını azaltmak içindir.
Türkiye'de işler artık komplo teorilerinin sınırını çoktan aşan bir düzensizlikle yürüyor. Sınavda da böyle, maliye idaresinde de, yangınlara müdahalede de, ötekinde de berikinde de... Geçmişle bağları koparan, kurumsallığı bitiren, kamuoyu ve medya baskını zaten hiç hesaba katmayan bir anlayış sadık arkadaşlarıyla kamu idaresi hizmeti görüyor. Yönetmek için ehliyet ve kabiliyet gerekmiyor. Ortaya bir felaket çıktığında, bu kadar beceriksizliğe ihtimal vermeyenler oyalın arkasında komplo arıyor ama nafile çaba... Birçok yanlış, göz göre göre yapılan akıl dışı işler; sadece ve sadece liyakat ve ehliyetten mahrum kadroların kapasitesinin eseridir.
Eğitmeyi, öğretmeyi başaramayan, ama iyi kötü diploma verdiği insanlarını hiç olmazsa adaletle işe yerleştirmesi beklenen bir devlet; bunu dahi yapamıyorsa kim bilir başka neleri yapıyor görünüp, gerçekte yapamıyordur. Yani, sınavımız var sınavdan içeri...
Liyakat ölçen liyakatsizlik
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.