Kötü gidişin tek sorumlusu kötü gidişin aktörleri değildir, bunu bilelim. Bilelim de vicdanları aldatan sorumsuzluğun rehavetine kapılmayalım. Hiç öyle kolay değil… Değerler kayboluyorsa, seviye düşüyorsa, hukuk geriliyorsa ve en nihayet demokrasi zayıflıyorsa yapan kadar yapılmasına göz yumanların, kayıtsız kalanların ve bilhassa mani olabilecekken olmayanların mesuliyeti vardır. Yakın ve uzak siyasi tarihimiz bunun örnekleriyle doludur. Yoksa, bu ülke az da olsa lezzetine vardığı demokrasinin şimdi tadını bile unutmuş olmazdı. Geldiğimiz yerin hatıralardaki izler hariç, bütün kurumları ve kavramlarıyla demokrasiyi yeniden inşa etmenin ilerisinde olmaması tesadüf değildir.
Anayasa hukukçusu Prof. Kemal Gözler’in ilmi ve cesur makalelerini bilenler, bilir. Tek başına güçlü bir ışık yayıyor, bugüne dair çok değerli yazılar yazıyor. Geriye dönüp yaşadığımız günleri anlamaya çalışanlar için de ülke adına gurur duyulacak kayıtlar düşüyor. Makaleleri anayasa.gen.tr’de yayınlanıyor ve bir kısmını aktaracağım “MİTHAT PAŞA’NIN AHI “Yazık! Konstitüsyon Bitti, Bu Millet Terakki Edemiyecek!” başlıklı yazısı da o adresten iktibas.
Prof. Gözler, “Anayasayı bitiren şey, bu ülkede kuvvetler ayrılığının olmamasıdır” dedikten sonra, “Peki ama Türkiye’de kuvvetler ayrılığı neden yok?” sorusunu şöyle cevaplıyor: “Türkiye’de kuvvetler ayrılığının olmamasının sebebi, kuvvetli adamların olmamasıdır. Kuvvetli adamların olmadığı yerde, kuvvetler ayrılığı olmaz. Kuvvetler ayrılığı teorisi, kendisine yasama, yürütme veya yargı yetkisi verilen insanların, kuvvetli kişilikler olduğu ve kendilerine verilen bu yetkilere sahip çıkaracakları varsayımı üzerine kuruludur. Kuvvetli kişiliklerin olmadığı yerde kuvvetler ayrılığı da, anayasa da olmaz.
Türkiye’nin meselesi budur.
Bir ülkede anayasa, yasama, yürütme ve yargı yetkilerini mükemmel bir şekilde birbirinden ayırmış ve bu yetkileri, birbirini dengeler bir şekilde farklı ellere vermiş olabilir. Bu yetkilerin verildiği makamlardaki kişiler, bu yetkilerine sahip çıkma cesareti gösteremiyorlarsa, bu ülkede herhangi bir anayasal sistemin işlemesi mümkün olmaz.”
Cesaret… Vardığımız noktaya kadar bütün yaşananlarda eksik olan tek şey, yetkilerin verildiği kişilerin yetkilerine sahip çıkma cesaretindeki eksikliktir. Basit tabirle meydanı boş bırakmaları ve aslında olabilecekleri gördükleri halde kayıtsız kalmalarıdır. Türkiye’nin bırakın kötüye gitmesini; bildiği, öğrendiği, tecrübe ettiği bütün değerleri unutması başka neden olabilir ki?
Bugün ardından ah-vah ile hayıflandığımız her kurum ve değer sahipsizlikten, kayıtsızlıktan ve illa da cesaretsizlikten yitirilmiştir. Yaşadığımız gerileme, tarihin doğal akışıyla değil insan kalitesinin eksikliğiyle alakalıdır. Sadece kurumlar ve kuvvetler değil tecrübe de sahipsiz kalmıştır. Ve o tecrübemin arkasındaki bütün emek ve çaba da…
Siyasi sorumluluk sahipleri siyasete, milletvekili parlamentoya, yargıç mahkemeye, bürokrat kurumlara, akademiysen akademiye, siviller sivil topluma, işadamı serbest piyasaya, gazeteci mesleğe sahip çıkmadıktan sonra gayet tabii ki işler yolunda gitmeyecekti. Gayet tabii ki boş bırakılan her alan zıddıyla doldurulacaktı. Öyle de oldu nitekim.