Baştan beri tahmin edildiği gibi Cemal Kaşıkçı cinayetinin emir komuta zinciri Suudi Arabistan veliahtına kadar uzandı. Ölüm emrini verenin ve bu cinayetin gerçekleştirilmesi için hazırlıkları yaptıranın Prens olduğu konusunda bir şüphe kalmadı.
Kaşıkçı cinayetinin vahşeti, kabul edilemezliği ve uluslararası hukuk açısından doğurduğu isyan duygusu ortadadır. Bununla birlikte başta Türkiye olmak üzere birçok ülkenin olaya tavır koyması, bazı ülkelerin cinayeti gerçekleştiren ekip için yaptırım kararı alması da sürecin olumlu gelişmeleri olarak kaydedilmelidir. Bilgiler ve detaylar dünya ile sistematik olarak paylaşıldı ve Riyad’ın acemice örtbas girişimleri bu sayede imkansızlaştırıldı.
Gelgelelim bu çapta bir vahşetin hak ettiği müeyyide, tepki ve tavır mümkün olamıyor. Bir yanda ABD Başkanı Trump, öte yanda Rusya Başkanı Putin bu yolu kapatmış bulunuyorlar. Her alanda rekabet halinde olan iki süper güç başkanının böylesi bir trajediyle yüzleşmeyi önemsemesi dünyanın meselesidir. Suudi Arabistan yönetiminin başta silah tedariki olmak üzere birçok branşta büyük alıcı olması süper güçleri durduruyor. Cinayet emrini verenin kim olduğu önemsizleşiyor ve “paraya bakalım” pragmatizmi insanlık değerlerinin üzerini örtüyor.
Oysa Kaşıkçı cinayeti, epeyidir rayından çıkmış küresel ahlâk için bir sınavdı. Hem Amerika hem Rusya ve hem de Suudi parasına talip olabilecek bütün ülkeler için ortak tavır koymak bir anlamda “kötülüğün bir sınırı var” dedirtebilecek bir imkan sunuyordu. Ticareti önceleyen Trump ve fırsatı kaçırmamak istemeyen, bu yüzden Veliahtla görüşebileceğini açıklayan Putin elbirliğiyle bu fırsatı boşa çıkardılar. Böylelikle “Yapanın yanına kâr kalıyor dünyası” bir mevzi daha kazanmış oldu. Tersinden okunduğunda vahşetin faili fakir bir ülkenin yöneticisi olsaydı gereken müeyyide pekala tatbik edilebilecekken şimdi, parası olan için her şeyin mübah olduğu karara bağlandı. Kötü, ahlâksız ve ürkütücü bir referans tesis edildi.
***
ABD ve Rusya gibi zengin ve güçlü ülkeler para için en basit ahlâk kuralını çiğnedikten sonra geri kalanların sorumluluğunu kim kritik edebilir?
Öte yandan, Trump’ın ahlâki tutumumun kabul edilemezliği bir yana ileri sürdüğü gerekçe de tamamen geçersizdir. ABD, Veliaht’a ve dolayısıyla Suudi yönetimine cinayetten dolayı tavır koyacak olsa bir şey kaybedecek değildir. Riyad alacağı silahların ya da diğer ihtiyaçların tedarikini eskiden olduğu gibi yine ABD’den temin etmek zorundadır. ABD kesin tavır koyduktan sonra elini kolunu sallayarak başkasına para yağdırma imkanı asla yoktur. Suudi Arabistan başta askeri ilişkiler olmak üzere onlarca alanda ABD’ye sıkı sıkıya bağlıdır ve başka da seçeneği bulunmamaktadır. Trump’ın basit tüccar yaklaşımının ABD’nin sahip olduğu küresel imkanlar içinde hiçbir gerçekliği yoktur.
Şimdi geriye kalana bir bakın… Kural tanımaz liderler dünyayı, insanlık değerlerini eriten, anlamsızlaştıran ve ahlâki kriter olmaktan çıkaran bir felakete sürüklüyor. Sadece küresel değerleri değil yerel değerleri de birer standart olmaktan çıkaran sert bir rüzgâr estiriyorlar. Güçlü olanın kural tanımazlığı küresel arenadan yerele kadar dalga dalga yayılıyor. Anlamlı ya da anlamsız her gerekçe “ulusal çıkar ve yüksek menfaatler”e bağlanıyor ve kaçınılmaz olarak ahlâki, hukuki ve insani olanın direnci kırılıyor. Hem de telafisi imkansız şekilde…