Ekonominin kriz hali ve bu krize yol açan yanlış kararlarda ısrar edilmesi siyasi mesajların kritik edilmesini, eleştirilmesini kaçınılmaz kılıyor. Tecrübeyle sabit ki bir ülkenin ekonomisi her şeyden önce güven üzerine inşa edilebilir. Güven yoksa; yani şeffaflık, geleceğin görünür olması ve serbest piyasa kurallarının işlemesi gibi unsurlar eksikse ne kadar iddialı sözler söylenirse söylensin sonuç alınamıyor. Türkiye’nin yaşamakta olduğu problem de genel hatlarıyla bundan ibarettir. Sürekli değişen politikalar, kurallarını kaybetmiş finansal sistem ve en nihayet kur korumalı mevduat örneğinde olduğu gibi endişe verici enstrümanlar ekonomi üzerinde güven tesisini zorlaştırıyor. TL’nin dövize gitmesi ancak kur kaybından doğacak hazine garantisiyle sağlanabiliyor. Böylelikle, doları 15 TL’nin altında tutmak da başarı sayılıyor.
Bu noktada Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’nin kişisel çabası anlamlıdır anlamlı olmasına ama kaybolan belirliliği sağlamaya yetmiyor. Bakan Nebati gerçekten gayretli görünüyor. Karşı karşıya bulunduğumuz problemin farkında ve en azından daha derinleşmemesi için yoğun mesai harcıyor. Yöntemleri, enstrümanları tartışılsa bile, işine sahip çıkmadığı söylenemez.
Bakan son açıklamasında şunları söyledi: “Finansal istikrarın güçlendirilmesi Türk Lirasının tasarruflarının özendirilmesi ve Türkiye ve dünyaya özgün bir model olarak sunduğumuz, Türk Lirası mevduat ve katılım hesabı ile kur ataklarına karşı tedirginlikleri gideriyoruz. Milli para birimimize güvenin.”
İddialı ve istekli bir yaklaşım, evet. Bakan, yeni sisteme katılımın yüksek olması nedeniyle memnun görünüyor. Hazine garantili mevduat modelinde hedefler yakalanmış olmalı. Ancak, sistemin tabiatı gereği hedefler yakalandıkça Hazine’nin yükü büyüyeceği ve maliyet yükseleceği için bu sisteme itiraz edenlerin endişesi de artıyor. Bir anlamda, kuru tutabilmek için ya 128 milyar doları heba etmek ya da tasarruf sahipleri dövize gitmesin diye onlara ekstra para ödemek zorundayız. 128 milyar gitmişti şimdi ise ne kadar milyar Türk Lirası gidecek bilinmiyor.
Asıl problem ise şu… Kur Korumalı Mevduat sistemiyle Türk lirası mı döviz mi özendiriliyor? Nihai teminatı döviz kuru olan Türk lirası tasarruf sistemi gerçekte hangi paraya ilgiyi artırmış olur? Bu soruyu cevaplamak için başka soru soralım… KKM kesildiği gün, Hazine garantisi de kesileceği için Türk lirası mevduata sahip olanlar gelecek garantisi için hangi parada kalmayı tercih ederler? Teminatı kur olan bir uygulama bitiğinde paranın yine dövize yönelmesi en güçlü ihtimaldir. Ekonomi yönetimi kuru -yine çok yüksek olmakla birlikte- 15 TL’nin altında tutmayı başardı ama bunu sürdürebilmek için kendisini enstrümansız bıraktı. Ekonomi yönetimi TL tabelasını kontrol edebilmek için dolar ve euroya benzersiz bir cazibe bahşetti.
Bu noktada Nebati’nin ülke ülke gezerek, İngiltere, Fransa turları yaparak yabancı sermayeyi davet etmesi son derece anlaşılır bir mesaidir. Açık ki, zinciri koparmadan ekleyecek bir halka bulmaya çalışıyor. İstediği şey ise, “keşke olabilse” denilecek bir temennidir. Sıcak paranın minimum seviyeye indiği, doğrudan yabancı yatırımların eksi bakiye verdiği ve bütün sermaye sahibi ülkelerin dış güç ilan edildiği bir düzende keşke bir yolu olsa da tekrar Türkiye’ye gelmeye başlasalar. Döviz bollaşsa ve daha önemlisi yatırımlar artıp işsizlik sorununa bir çare bulunabilse…
Ama yapısal problem diye bir acı gerçekler listesi var. Zamanında birden fazla kez yanlış iliklenen düğmelere dokunmadan ekonominin kılık kıyafetini düzeltmek imkansızdır. O yanlışlar yokmuş gibi her şeyin yolunda olduğunu söylemek de içeride ve dışarıdaki sermaye sahiplerini motive etmeye yetmeyecektir. Madem temenni bahsindeyiz; Bakan’a da memlekete de kolay gelsin, diyelim.