Küresel iletişim imkanlarının sınırsız genişlemesi doğal olarak hepimizde dünyada olup biten her şeyden haberdar olduğumuz duygusu uyandırıyor. Türkiye’yi zaten çok iyi biliyoruz, üstüne dünyada da neler yaşandığını izliyoruz gibi sabit bir kanaate sahibiz. Gerçek böyle değil oysa. İletişim imkanları genişledikçe bilgiye, habere ve istediğimiz her şeye ulaşabiliriz elbette ama ulaştığımız söylenemez. Ulaşmak denilen şey de en nihayet neye ilgi duyduğumuzla ve ne kadar önyargılı olup olmadığımızla ilgilidir. Türkiye’nin AK Parti/Erdoğan’lı 20 yılını değerlendirirken düştüğümüz hal de bundan ibarettir. Biz uçuyoruz ama dünya yerinde sayıyor zannedişimiz bundandır.
20 yılda çok önemli şeyler yapıldı şüphesiz. Ama neye göre, kime göre? Bizimle aynı ligdeki ülkelerle kıyaslandığında yaptıklarımız ne kadar önemli şeyler? Mesela, biz büyürken başkaları ne kadar büyüdü bilen var mı?
AK Parti’nin 20 yılda Türkiye’yi yılda büyüttüğü, geliştirdiği ve daha güçlü bir ülke yaptığı kanaatine bakalım. Evet, 2002 yılında AK Parti işbaşına geldiğinde kişi başına düşen milli gelir 3 bin 600 Dolar’dı, bugün ise 9 bin Dolar seviyesinde. Üç kata yakın artış var. Bunun bir başarı olmadığını kim söyleyebilir? Yine rakamlar söylüyor ne yazık ki. Dünyadaki rakamlar. Çünkü, 2002’de Türkiye kişi başına gelir sıralamasında dünyada 73. sıradaydı bugün ise 78. sıraya geriledi. Kime göre neye göre başarı!
20 yılda dünya ekonomisi büyüdü, üretim arttı, para hacmi muazzam genişledi; bazı ülkeler iyi yönetildiği için bu genişleme fırsatını iyi değerlendirip payını artırdı ama bizim payımız küçüldü. Bu yüzdendir, ilk 20 ekonomide olduğumuz; hatta yine AK Parti döneminde, 2015’te ilk 16’ya yükseldiğimiz halde bugün dünyanın 21. ekonomisi sırasına geriledik. Devam edelim… 2010’larda -yine AK Parti yılları- dünya ticaretinden aldığımız pay yüzde 1,2 iken şimdi binde 80’lere düşmüş bulunuyor. İhracat rekorları kırarken üstelik… Kime göre başarı, neye göre başarı?
Dünyanın ulaştığı ticaret, refah ve zenginlik seviyesine gözlerinizi kapatırsanız; başka yerlerde olan bitenden habersizseniz, “Eskiye göre çok iyiyiz” diyerek teselli bulabilirsiniz. Ama teselli karın doyurmaz. Payınız küçülür, ekmeğiniz azalır ve daha çok çalışarak daha az kazanmaya mahkum olursunuz. Hatta kulaklarınızı da kapatırsanız “Almanya, ne Almanya’sı bütün Avrupa bizi kıskanıyor” diye coşabilirsiniz. Ama o Avrupa’dan gelecek borç paraya mecbur olduğunuz gerçeği değişmez. Bizi kıskanan dünyanın açtığı krediler sayesinde ekonomiyi ayakta tutabildiğiniz gerçeği de… 20 yılda, borç hacmi de 129 milyar Dolar’dan 451 milyar Dolar’a yükseldi. Ne yazık ki, bu ağır borçla yaptığımız ve övündüğümüz yollar, köprüler ve binaların hazine garantisi de gelecek nesillerin hesabına yazılmaya devam ediyor. Kaynakların büyük kısmını inşaata yatırmamıza rağmen hala binalarımızı hazırlayamadığımız bir depremde başımıza gelebilecek felaket de öteki tarafta duruyor. Planlama ve strateji de böyle mükemmel!
Birçok ülkeye göre çok güzel ve gösterişli binalara, köprülere sahibiz -ki bazıları elbette gerekliydi de- ama ne fizibilite, ne kadar kaynak kullanımı ne de öncelik bahsinde esamemiz okunmuyor. Çünkü biz hızlı ve seri karar alarak iş yapıyoruz! O kadar hızlı ki daha kapısı açılmamış, hiç kullanılmamış hangarları bulunan havalimanına kilit vurup, pistlerini sökerek anında yenisine koşabiliyoruz. Başarı ki ne başarı! Ama kime göre, neye göre?
Milli paramız yakın tarihin en değersiz seviyesinde… Dolar 2002’de 1,67 liraydı bugün 17,70’de seyrediyor. Bu, Hazinenin omuzundaki kur korumalı mevduat yüküne rağmen gerçekten rakipsiz bir başarı!
Öte yandan, her yıl bilmem kaç kişiye iş buluyoruz; başarı mı başarı. Ama 2001’de yüzde 6 olan, 2002’de kriz nedeniyle 9.8 ‘e çıkan işsizlik oranı 2022’de 11,3’te seyrediyor. Cari açık da 2002’de binde 3’tü, bugün yüzde ise 3,8.
Ve enflasyon… 2022’de yine kriz sonrası şokla yüzde 29’a ulaşan enflasyon bugün artık hesaplanamıyor bile. 80’le 150 arasında bir yerde ama kimbilir nerede?
Başka rakamlar da var, başka göstergeler. Mesele sadece ekonomi de değil, hukuk, şeffaflık, yolsuzluk, eğitim, bilim ligleri var ama oralara hiç girmeyelim. Başımızı ellerimizin arasına alıp bir karar verelim… Dünyayı kendimizden ibaret zannedip, afra tafrayla, şanlı geçmiş avuntusuyla, daha şanlı gelecek sloganıyla fakirliğe ve azla yetinmeye mi razı olacağız, yoksa “Bu hal, hal değil” deyip gerçekle mi yüzleşeceğiz?
Zor ama karar dediğin zor olmalı ki kime göre neye göre demeden herkese göre, herşeye göre başarabilesin. Kendini kandırmadan gerçekten büyük ülke olabilesin.