İsrail’in Gazze’yi hedef alan ve kural tanımaksızın bu şehirdeki sivilleri yok eden, göçe zorlayan saldırılarının ikinci ayı geride kaldı. Dünyanın gözü önünde yaşanan tarifi imkansız trajedi bütün hızıyla devam ediyor. Gazzeliler hem evlerinden koparılıyor hem de gitmeleri istenen yerde bir kez daha öldürülüyor. Hastaneler, okullar, ibadethaneler, sokaklar, evler yerle bir ediliyor. Sadece bombalar değil, yok edilen altyapı ve tedarik edilmeyen elektrik, su, ilaç ve gıda yüzünden insanlar ölüme mahkum ediliyor.
Orada olmanın ve bir umutlu dünyanın bu insanlık dışı saldırıları durduracağını umut etmeyi anlamak nasıl bir duygu acaba? Umutlar boşa çıkıyor, sadece Filistinliler değil, onlarla birlikte insanlık onuru ve haysiyeti de katlediliyor. Bütün olanlar, sayıları az ama etkileri büyük birkaç hükümetin desteği dışında, dünyanın tamamının itiraz ettiği ve lanetlediği zeminde sürüyor.
***
İki ayın sonunda geldiğimiz noktaya bakalım.
Kadınların, çocukların, sivillerin katledilmesi bir trajedi; ikinci ayın sonunda bu katliamın olağan hale gelmesi, günlük ölüm sayılarının düşmesiyle teselli bulmak başka bir trajedidir.
Türkiye dahil İslam dünyasının İsrail karşısındaki tutumu da trajiktir. Bütün ülkeler tepkili, bütün hükümetler kanın durması için bir fırsat kolluyor ama tabloyu değiştirecek bir güç ve siyaset sergilenemiyor. O kadar sergilenemiyor ki, hiçbir İslam ülkesi İsrail ile savaş öncesi var olan siyasi, diplomatik ve ticari statüsünü, ilişki kapasitesini değiştirmedi. Kimse elçisini geri çekmedi veya kimse ticaretini kesmedi… İslam veya Arap ülkeleri organizasyonları ya da bu meselede rol üstlenme arzusu taşıyan herhangi bir ülke -Katar’ın kısa süreli ateşkes performansı ve esir takası girişimi hariç- İsrail’i durdurmak için bir girişim modeli bulamadı. İsrail’e destek veren başta ABD ve bazı Avrupa ülkeleri üzerinde de baskı oluşturamadılar.
Tarihi bir yenilgi yaşanıyor ve yenilen masum Filistin halkı değil onları kuşatan görünürde devasa ama gerçekte zayıf ve kaabiliyetsiz coğrafyadır.
***
Savaş bittiğinde İsrail ne kadar kazanmış gibi görünse de ahlaki açıdan kaybeden olacak ama en büyük kaybeden siyasi, diplomatik ve ekonomik etkisizliği nedeniyle topyekün İslam dünyası olacak. Sadece İsrail değil bu coğrafyanın ülkeleri de prestijlerini kaybedecek. Şimdi daha iyi anlaşılıyor; İslam ülkelerinin bir gücü olsaydı zaten İsrail bugün yapmakta olduğu şeye cesaret edemezdi. Filistin meselesi de yıllar içinde bu noktaya gelmezdi…
İslam dünyasının onyıllardır yaşadığı zaaf, Filistin topraklarında adım adım büyüyen işgal ve katliamlara seyirci kalmasıdır. Bugünkü büyük hatası ise yapamayacağı şeyleri ima ederek hamasete devam etmesidir. Yapacak bir şey kalmayınca, asıl hedefin Gazze değil Türkiye olduğu analizleri! bile liste başına oturdu. Madem öyle; o zaman daha aktif olmak ve kanı durdurmak için anlamlı hamlelerde bulunmak gerekmiyor mu sorusu da sorulmaz oldu.
İki ayın sonunda geldiğimiz nokta budur.
Zaaf ve hamaset İsrail’i cesaretlendiriyor, Filistin’i yalnızlaştırıyor. Karşısındaki ülkelerin hiçbirisinin ekonomik ve ticari risk dahi almaya yanaşmaması savaş makinesini daha hızlı çalıştırmaktan başka sonuç doğurmuyor.
İslam dünyasının tutunduğu tek dal ise, ABD ve Avrupa’da sokaklara İsrail’e karşı sokaklara tayan ve giderek artan tepkilerdir. Bu tarafta sokaklar sessiz sakin olup biteni izlerken Batı başkentleri usanmadan tepkisini sürdürüyor. Vicdan sahibi insanlar katliamı kabullenmeyi reddediyor. İslam dünyasına da uzaktan bu protestolara bakarak, kendi kayıplarını ıskalayıp İsrail’in kaybettiği prestijle teselli bulmak kalıyor.