Kayseri’de yaşanan ve başka şehirlere tatsız olaylar üzerinde daha fazla düşünmek, kafa yormak gerekiyor. Saldırganların çeşitli suçlardan sabıkalı olduğunun ortaya çıkması toplumdaki mülteci tepkisinin boyutunu görmezden gelmemize mazeret teşkil etmemeli. Eş zamanlı olarak, özellikle Suriye’de yaşanan olayların peşine sosyal medyaya yansıyan dil ve öfke rüzgarı ise asla dikkatten kaçmamalı.
Suriyeli göçmenler sadece son olaylardan dolayı değil baştan beri savunmasızdır ve seslerini çıkaramayacak kadar tedirgindir. Kayseri ve devamında gelişen olaylardan dolayı yaşadıklarını ve hissettiklerini KARAR’da yayınlanan röportajları okuyanlar bilir. Yaşadıkları korku ve kaygıyı Suriye’deki saldırılara benzetiyorlar: “Çaresizce evlerimizin yakılışını izledik, tıpkı savaş günlerindeki gibi.”
Evlerine hapis durumdalar ve birçoğu sadece komşularının getirdiği yemeklerle günlerini geçiriyor. Dükkanları ve işyerleri yakıldı, yağmalandı ve tepkiler evlerinin kapılarına kadar ulaştı: “Sizi burada istemiyoruz!”
Ülkemize bizim davet ettiğimiz ve misafirimiz olarak kabul ettiğimiz bu insanlara karşı yapılanlar insanlık ayıbıdır ve tekrarlanmaması için acilen önlem alınmalıdır. Suriyeliler Türkiye’ye can güvenlikleri olmadığı için geldiler ve geri dönecek olurlarsa yine can güvenlikleri yoktur. Yani, onları kovmak ölüme gitmelerini istemektir. Suriyelilerin geri dönüşüne dair bir program üzeninde çalışmak başka, döndükleri zaman ölüm tehlikesi yokmuş gibi davranmak başkadır. Mültecilerin geldiği dönemdeki şartlar ve geliş sebepleri hala ortadan kalkmamıştır. Üzerinden çok zaman geçti ve Suriye’de artık başka dengeler var ama bu gerçek değişmedi.
Değişmeyen bir gerçek ise, iktidarın en başından Esad’ın gideceğine dayalı politikası gereği göçmenlerin geleceğine dair bir fikre sahip olmamasıdır. Politikasızlık başta neyse bugün de o. Üstüne üstlük bir ara, mültecileri Avrupa’ya karşı koz olarak kullanma girişimleri oldu ve onlar da fiyaskoyla sonuçlandı. Ne var ki o girişimler, Suriyelileri içeride daha fazla hedefe koydu ve istenmez hale getirdi.
Politikasızlık üzerine politikasızlık hata üzerine hata ve böylelikle Kayseri olaylarına kadar geldik.
Öte yandan, Erdoğan’ın Esad’la görüşme umudu ve bunun için Putin’in de devreye girebileceğini duyurması Türkiye’nin dış politika acizliğinin resmi olsa da toplum nazarında bütün bunlar mültecilerin geri dönüşü için bir umut olarak görülüyor. İnsanlar Suriye konusundaki zigzagı umursamadan Suriyelilerden kurtulma ihtimalini önemsiyor.
Bu bir yol olabilir ama gerçekçi olalım çok uzun ve şartları çok ağır bir yol…Öncelikle. Esad’ın hafızasını silip iç savaş yılları boyunca Erdoğan’ın kendisine ve rejimine yönelik hatıralının unutması gerekiyor. Yani dört milyona yakın insanı geri alabilmek için Erdoğan’a mutlak güven duyacak noktadan söz ediyoruz. Ne kadar mümkün? Oldu diyelim; bu kez Erdoğan’ın da Esad’ın ön şart olarak ileri sürdüğü Suriye’deki askerlerimizin geri çekme kararı alması gerekecek. Zor karar… Bir zorluk da bunu yapacak olsa dahi Esad’a Türkiye’yi rahatsız eden PYD/YPD yapılanmasını tasfiye etme konusunda güvenebilmesi lazım. Hepsinden önemlisi ise, bir görüşme olsa ve o görüşmeden sonra iki ülke arasında ilişkiler normalleşme yoluna girse bile, sıranın mültecilerin iadesine gelmesi kimbilir ne kadar zaman alacaktır!
Mülteci meselesi büyük ve sıkıntılı ve de yakın gelecekte bir çözüm görünmüyor ama sıkıntıyı daha fazla büyütmemek elimizdedir. Bunu da sosyal gerilim ve çatışma potansiyelinin aktif hale gelmesini önleyerek, bunu için çaba göstererek yapabiliriz. Suriyelileri bir an önce geri göndermek isteyenlerin pek duymak istediği bir tavsiye olmasa da tek yol “gerçekçi olmak”tan geçiyor. Gerçekçi olmanın ilk şartı da mevcut durumu kabullenmektir.
Mevcut durum Suriyeliler göre göndermeyi planlamadan, dönecekleri yeri güvenli hale getirmeyi gerektiriyor. Unutmayayım, geri dönüş kolay olsaydı o insanların yarıdan en az fazlası bir anlaşma beklemeden zaten ülkelerine gitmiş olurdu.