Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın katli kadar planlı, pervasız ve faili belli bir başka cinayet vakası çok azdır. Cinayetin her dakikası bilinmektedir ve konsolosluk binasında o dakikalar geçerken kimlerin neler yaptığı da bellidir. Cinayet emrini veren ve eyleme aracılık edenlerin tamamının isimleri ortaya çıkmıştır. Kaşıkçı, Suudi Arabistan Veliahtı’nın talimatıyla; Türkiye’de, İstanbul’da, Suudi Arabistan’ın İstanbul konsolosluğunda, Suudi Arabistan’dan bu cinayet için özel olarak gönderilen bir ekip tarafından öldürülmüştür. Öldürülme şekli ve bilahare cesedinden kurtulmak için yapılanlar, polis kayıtlarında açıkça belirtilmiştir ve bunlar da en az cinayetin kendisi kadar vahşi ve dayanılmazdır. Unutmayalım… Kaşıkçı’nın cesedi hâlâ bulunamamıştır çünkü konsolosluk binasında yok edilmiştir.
Türkiye, cinayetin sorumlularını yakalayamasa da olayın dünyada duyurulması, delillerin toplanması, faillerin belirlenmesi ve bir cinayet soruşturmasının gerektirdiği titizlikle detayların kayda geçirilmesinde çok başarılı bir performans sergiledi. Dünyadan da bolca övgü aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, olay üzerine Suudi Arabistan yönetimini sert ifadelerle suçladı ve her platformda dünya kamuoyunun dikkatini çeken konuşmalar yaptı. Birleşmiş Milletler soruşturmasının sonucunda da Suudi yönetimi cinayetle suçlandı. Birçok ülke cinayet nedeniyle Suudi Arabistan’la ilişkilerinin çapını küçülttü. Türkiye bunlardan birisiydi… Bu da gayet anlaşılabilir bir tutumdu zira hem olayın kendisi ağır tepkiyi hak etmekteydi hem de cinayet için İstanbul’un seçilmiş olması Türkiye için onur kırıcıydı. Suudi yönetiminin bu kadar pervasız ve saygısızca bir eylemi Türkiye’de yapabiliyor olması affedilemez bir saygısızlıktı.
2 Ekim 2018’de yaşanan ve bütün dünyayı sarsan gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayetinin sorumluları için 7 Eylül 2020’de Riyad’da göstermelik bir yargılamada, göstermelik cezalar verildi. Olayın gerçekleştiği İstanbul’da da doğal olarak dava açıldı. Gerçek sorumluların hepsi bu davada sanık olarak suçlanıyordu. Dava ilerlemese de hem hukuk hem de Türkiye’nin itibarı adına dosyanın açık kalması önemliydi. Ve bilindiği gibi bu hafta bütün hikâye birdenbire tersine döndü. Türkiye, Kaşıkçı cinayeti davasını kapattı ve dosyayı Suudi Arabistan’a yani, cinayetle itham ettiği ülkeye iade etti.
Herkes peşini bıraksa da bizim bırakmamamız gereken bir dava, perde arkasını bilmediğimiz bir süreç sonucu aniden bitti. Bitmeden bitti; yani kapatıldı. Konuyla en çok ilgilenmesi gereken ve takipten vazgeçmemesi beklenen Türkiye sessizce kenara çekildi. Davanın açıldığı dönemde Ankara’dan yükselen ateşli sesler hâlâ kulaklarda, Kaşıkçı’nın kanı hâlâ yerde ve Türkiye’nin itibarı hâlâ ayaklar altında ama dosya kapandı. Dünyanın gözü önünde işlenen faili belli bir cinayet, yine dünyanın gözü önünde cezasız kaldı.
Hem cinayet emri veren hem de bunu İstanbul’da yaptırtacak kadar umursamaz olan bir yönetimin, yapıp ettiklerinden kolaylıkla kurtulması insanlık adına ağır bir yenilgidir. Diplomatik ilişkinin iyileştirilmesi adına, iki ülkeden yanlış yapanın kazançlı çıkması ve cinayet için yargı önünde hesap verilmemesi şöyle dursun, yargılama imtiyazının yok sayılması kabul edilemez bir durumdur.
Yaşananlar, hukukun zaten önemsenmediği bir coğrafyada can güvenliğine ve insan hayatına da değer verilmediğinin ilanıdır.
Sorumlular ellerini yıkayıp çıkarken, dünyada hâlâ bu cinayetin izin süren, tepki göstermeye devam edenlerin varlığıyla teselli bulmamız ne acı… Biz unutsak bile hiç olmazsa unutmayacaklar var diye!
Daha söylenecek çok şey var ama önemli olan tarihin bu tablo karşısında Türkiye’ye dair söyleyecekleridir.