Ekonomiden dış politikaya, eğitimden dijital çağ sektörlerine kadar her alanda hayli tatsız rakamlar ve istatistiklere mahkumuz ama neticede yerli ve milli etiketi sahiplenildi bir kere. “Öyle değil böyle” demek yahut da “Bu gidişin sonu ülkenin bugününü de yarınını da kaybetmektir” diyecek olmak cesaret işi artık.
Hem de hangi ortamda?
Ülkenin en bilinen siyasi sloganı “2023 hedefleri” fiilen hayal olmuştu, önceki gün itibariyle resmen de hayal olurken… İşsizlik, enflasyon, kur, rezerv gibi bir ülkenin varını yoğunu tarif eden rakamlar koskoca Türkiye’ye acı acı el sallarken… Ülkenin yakın geçmişindeki hedefler bile artık ulaşılamazken… Çevremizde ve uzağımızda tek bir dost devlet kalmamışken… Dış politikada en haklı davaların bile müdafaası imkansızlaşmışken… Hadimül Haremeyni Şerifeyn dahi bize ticaret ambargosu koymuşken… Demokrasimiz burada yazmaya elimiz varmayan malum memleketlerle birlikte dedikodu mevzuu yapılırken… Eğitimde sonlarda olmak şöyle dursun artık nerede olduğumuz bile belli değilken… Tek bir yüksek mektebimizin namına beynelminel sahada rast gelinmezken… Sivil toplumun s’si, şeffaflığın ş’şi, hukukun h’si mumla aranırken…
Yazık ki Türkiye, ileride çok arayacağı benzersiz fırsat zamanlarını boş laf ve ağır verimsizliğin yanında en az ekonomi ve dış politika kadar yara açan sosyal gerilim içinde heba ediyor. Yaşadığımız günleri kaybetmek maliyeti bir bedel, bugün yapmamız gerekirken yapmadığımız işlerin yarın önümüze çıkaracağı fatura başka bir bedel. İkisi de birbirinden ağır bedel…
Hal ve gidişat böyle tatsızken, manzara ziyadesiyle tehlike sinyali verirken yapılanların cümlesi yerli ve milli etiketiyle raflara diziliyor. Yanlış etiket mi derseniz, pek de değil. Zira bu tabloya bakıp, “Mamüllerimiz evrenseldir” diyecek hal de kalmadı. Tabii ki yerli ve milli, tabii ki Türk tipi; tabii ki bizim usül işler, ançak bizim lisanımızla etiketlenecek. “Ekonomi, hukuk, diplomasi, eğitim vesaire dünyada da böyle”, diyecek hal mi var? Yarıştan düşersen, listelerde dibi görürsen, rekabette havlu atarsan olacak budur. O zaman bir de “Aslında bütün dünya bizi karşı” demek çok faydalıdır!
Dolayısıyla, aşağıdaki güzel sloganlarla meseleyi bir daha ele alırsak ne ekonomik kriz dert olur ne de diplomatik belirsizlik:
Zaten herkes bize düşman…
Zaten Batı ve Batı işbirlikçisi İslam ülkeleri bize karşı sinsi bir ittifak halinde…
Zaten sizde müthiş bir devlet aklı var, herkes bunu biliyor…
Zaten demokrasinin en iyisi de bizde, Avrupa kendine demokrat…
Zaten büyük olduğumuz için bize kafayı taktılar…
Zaten hukuku ve insanlığı dünyaya biz öğrettik; onlar kim oluyor…
Zaten Almanya bizi kıskanıyor…
Değil mi? Şimdi daha iyi duruyor sanki! Böyle bakınca işsizlik, enflasyon, kur, ambargo falan pek önemli görünmüyor.
Aramızda meseleyi akıllıca görenler yok değil. Baksanıza, eş dost sohbetinde “Yandık, bittik, battık” diyen iş aleminin en meşhur adamları, paketin ucunu görür görmez iştahla, coşkuyla, “Süper, harika… Şimdi kurtulduk” narası patlatıyor. “Memlekete hukuk, şeffaflık, öngörülebilirlik, rasyonalite, serbest piyasa, demokrasi, ifade özgürlüğü lazım” deyip gayrı milli olmaktansa, herkes bu alkışa mı katılsa acaba?
Oldu olacak karakterin k’sı da kalmasa, ha?