Referandum kampanyaları devam ederken sessiz sedasız bir yeni siyaset dili de inşa ediliyor. Ya da iyimser tahminle bakarsanız yeni bir dil inşa edilir, diyebiliriz.
Özellikle AK Parti ile CHP arasında pek alışkın olmadığımız bir gerilim çıkarmama pratiği çalışıyor. Muhalefet partisi geleneksel tavrı dışında hamleler yapıyor, iktidar partisi de bu hamleleri taca atmak yerine teşekkürlerle onaylıyor. Mesela, Almanya’da bakanlara konulan konuşma yasağının CHP tarafından da kınanması, Baykal’ın daha ileri bir adım atarak kendi konuşmasını iptal etmesi güzeldir. İktidar sözcülerinin bu yaklaşıma teşekkürle cevap vermeleri de güzeldir.
***
Elbette, sandığa gidilirken yapılan hamleler her zaman sahici olmayabilir. Ya da seçim taktikleri partilerin kalıcı tavır ve davranışlarının garantisi değildir. Doğru ama unutmayalım ki bugüne kadar her seçim öncesinde tam tersini yaşıyorduk. Üslup ve karşılıklı hamleler o kadar sert oluyordu ki sürekli, “Seçimden sonra da yüzyüze bakacaksınız, unutmayın” ikazı yapılıyordu.
Bu kez eskiyle kıyas edilmeyecek kadar gerilim düşüktür. AK Parti, referandumu korkuyla yönetme anlamına gelecek girişimlerden ya uzak duruyor ya da eski alışkanlıkla coşanlar olursa geri dönüp bir şekilde telafi ediyor. Özellikle Başbakan Yıldırım’ın konuşmalarında bunu sık görüyoruz. Ortada yanlış anlaşılmaya bağlı bir hasar kalmasın istiyor. Bunu da fazlasıyla hissettiriyor. Yıldırım, ilk başlarda “Evet demek terörle mücadeleye destektir” şeklinde seyreden dili, “Evet çıksa da hayır çıksa da terörü bitireceğiz” seviyesine çekti. Ki, hiç şüphesiz doğru tavır budur. Neticede Türkiye yönetim sistemini değiştirip değiştirmemeyi oyluyor, terörle mücadeledeki kararlılığını değil. Malum, kararlılık bahsinde şüphe de yok, toplumsal destek eksikliği de…
Buna mukabil CHP, kampanyadan parti bayraklarını ve işaretlerini atarak yükünü bir hayli hafifletti. Böylelikle, hem işine yaramayacak sözler ve tavırlara mahkum olmuyor hem de eski kutuplaşma ve kamplaşmaları çağrıştıracak ya da körükleyecek faaliyetlerin tarafı olmaktan kurtuluyor. Bu sayede, saldırıya uğrayan başörtülü genç kızın yanında durabiliyor. Ya da kendisinden hep beklenin aksine Taksim Camii projesine karşı bayrak açmıyor.
***
Siyaseti, toplumda farklı değerler, değişik hayat tarzları ve ayrı ayrı gelenekler olduğu gerçeğine dayandırdığınızda işler kolaylaşır. Tansiyon düşer ve bilhassa da partilerin hata yapma ve kendilerinden olmayan kesimleri ürkütme riskleri azalır. Toplumun, sokağın, pazarın, kahvenin siyasi davranış biçimini çoğu kez merkez siyasetin dili belirler. Ankara’da neyin üzerinde fazla durulursa, neyin altı kalın çizilirse sokakta da o konu yürür gider. Dolayısıyla, merkezde tartışma ve gerilim üretecek konuların sayısı düştükçe toplumun işi kolaylaşır, siyasi gerilim mesaisi azalır.
İktidar ve ana muhalefetin referandum sath-ı mailinde şu sıralar denemekte oldukları şey bu açıdan önem arzetmektedir. Bizim siyasi hayatımızda pek kullanılmamış bir yolun şimdi küçük adımlarla da olsa kat ediliyor olması memnuniyet vericidir. Kime kazandırdığı veya kaybettirdiğine bakmadan bu tavrın teşvik edilmesi gerekir.
Esasen, siyasi vasatın normalleşmesi ve sükunet kazanması taraflardan herhangi birinin işine yaramaktan ziyade ülkeyle kazandırır. Netice ne olursa olsun; CHP’nin bugün yapmadığı şeyler 16 Nisan sonrası kaçınılmaz olarak kendilerinden beklenen siyaset için bir referans olur. Aynı şekilde AK Parti’yi bugün söyledikleri, yaptıkları ve yapmadıkları bağlar. Neticede bunlar da ülke için gayet faydalı işler olur.