Bazı ciddi meseleleri gündem olmadan veya daha açık söyleyelim moda rüzgârına dönüşmeden konuşmuyoruz. Konuşmadığımız için de mesele önümüze geldiğinde iş işten geçmiş oluyor. İlla bir rüzgâr olacak ve herkes garantili pozisyon alıp ne kadar milliyetçi, ne kadar çevreci, ne kadar kadın hakkı savunucusu veya ne kadar İsrail hükümeti politikalarına karşı olduğunu gösterecek. Sair zamanlarda tavır koymanın, ses çıkarmanın veya fikir üretmenin faydası yok çünkü…
Bir kampanya korosunun parçası değilsen ne hakikatin manası var ne de zamanında söylenmiş sözün kıymeti…
***
İsrail’de olup bitenler buna örnektir. Birkaç ay önce Kudüs’ün ABD tarafından başkent ilan edilmesi üzerine yükselen seslere bakın ve şimdi en az bunun kadar önemli şeyler olurken yaşanan suskunluğa. Yahut da daha başkent meselesi aktüel hale gelmemişken İsrail hükümetinin yeni yerleşim yerleri açma çılgınlığı karşısındaki kayıtsızlığa… Oysa, İsrail’in adım adım ve ince işçilikle, işgal ettiği topraklarda; yani statüsü belirsiz yerlerde neredeyse 500 bin kişilik yeni yerleşim yerleri açması Kudüs’ün başkent ilanı kadar önemliydi. 2012’den beri hızlanan bu yeni işgale karşı cılız ve rutin tepkiler dışında ses çıkmadı.
Mescid’i Aksa’ya polis nezaretinde yapılan son işgal zinciri de böyle…
Bilmem, her defasında bir gerekçeyle Gazze’nin bombalanmasını hatırlatmaya gerek var mı?
Ya da her barışçı gösteriye ölümlerle sonuçlanan karşılık verme alışkanlığını…
En sonunda da ulus devlet kararı alarak, Müslüman Arapların ve Hıristiyanlar dahil diğer bütün yerli unsurların ikinci sınıf vatandaşlığa düşürülmesi…
Durum vahim olmasına vahimdir ama bu sadece İsrail’in kural tanımaz iştahından ibaret değildir. Yakın zamana kadar Filistin-İsrail barış görüşmeleri diye umutsuz da olsa bir zemin vardı, bugün artık böyle masadan bahsetmek imkansızdır. O masanın yıkılması İsrail hükümetine kendi işini kendi halletme fırsatı sunuyor ve birgün yeniden müzakere olacaksa bile çıtayı çok yukarıya koyma imkanı tanıyor. Mesela, tek Kudüs üzerinden başlayan müzakere artık Kudüs’ün İslam İşbirliği Teşkilatı tarafından alınan tek taraflı kararla doğu ve batı olarak ayrılabileceği noktasından başlayacak. Ya da yeni yerleşim birimleri gerçeği veri alınarak. Veyahut da Gazze’ye ambargonun kaldırılması değil gevşetilmesi üzerinden vs.
***
Filistin artık her başlıkta çok daha geri bir noktadadır. Filistin halkı durduğu yerde kaybetmekte, İsrail devleti ise durmadan alan kazanmaktadır.
Biz dahil bir uçtan bir uca İslam dünyası komplo teorileri, derin güçler, esrarengiz konseyler, karanlık aileler edebiyatıyla meşgul olurken İsrail yönetimi herkesin gözü önünde apaçık hamlelerle yeni bir statüko inşa etmeyi başardı. ABD’nin desteğini aldı almasına ama inanın daha çok İslam dünyasının politik cehaleti ve beceriksizliği yüzünden başardı. Filistin’i kabul etmek yerine köşeye sıkıştırıp küçültmek ve bir yolla yok etmek politikasını benimsedi ve bundan da büyük mesafe aldı.
Biz hâlâ bir kampanya olsun, semboller öne çıksın da İsrail’e çatalım diye bekleyelim. Kudüs’ü bile kolaylıkla envanterlerine geçirdikten sonra ne yaptığımız umurlarında bile değil…
Filistin meselesi artık toplantılar ve tepkilerle mesafe alınması imkansız bir noktaya gelmiştir. Bu saatten sonra İslam dünyası ve hatta bazı Avrupa ülkelerinin sürece katılımı sağlanmadan ve ABD/İsrail karşısında ekonomik çıkarlardan fedakârlık yapma kararı alınmadan adım atılamaz. Meseleye yoğunlaşarak sürecin ciddiye alındığını göstermeden de kimse sloganlara hapsolan tepkilere aldırmaz.